Emirgan

Emirgan

Emirgan: Boğaz, tarih ve doğa kol kola

Sarıyer ilçesinin en zarif mahallelerinden Emirgan’a hoş geldiniz. İstanbul Boğazı üzerinde Baltalimanı ile İstinye arasında kalan Emirgan, masallara konu olacak kadar güzel bir semt. Semtin batı tarafı yani arka sırtını verdiği kara tarafı İTÜ Kampüsü ve Borsa İstanbul arazisinden oluşuyor. Karşı kıyıda ise Anadolu Yakası’nın incilerinden Kanlıca bulunuyor.

Denizden Emirgan’a doğru baktığınızda yeşil bir mahalle görüyorsunuz. Bunun nedeni başta Emirgan Korusu olmak üzere Sakıp Sabancı Müzesi, Reşitpaşa Mezarlığı ve Boyacıköy Rum Mezarlığı gibi yeşili bol mekânların çokluğu. Zaten Emirgan Korusu başlı başına bir cennet bahçesi.

Ama yine de düzensiz yerleşim yüzünden, dağ taş ev dolmuş hissine kapılmadan edemiyorsunuz.

Nüfusu 16 milyonu geçen İstanbul’da Emirgan gibi yerler parmakla gösterilecek kadar az. Belki Anadolu yakasında Kanlıca ve Anadoluhisarı, hepsi bu. Bu yüzden Emirgan’a sık sık gidin. Semtin tarihi meydanlarını gezin, yüzyıllık çınarların altında bir çay için, müzelerinde bol bol zaman geçirin, özellikle lale mevsiminde Emirgan Korusu’nda yürüyüşe çıkın. Hatta boğazda yat kiralama imkanınız varsa, Emirgan açıklarına demir atıp uzun uzadıya keyif yapın, Boğaz’ın ve korunun nefis havasını içinize çekin. Pişman olmayacaksınız.

Emirgan’ın tarihi

Emirgan’ın bir yerleşim yeri olarak bilinen tarihi Bizans dönemine kadar gidiyor. O dönemde arazinin bitki örtüsü ağırlıklı servi ağaçlarından oluştuğu için bölgeye Kyparades (servilik) deniliyordu. İstanbul’un fethinden sonra bu arazi 16. asırda Nişancı Feridun Bey’e verildi ve halk arasında Feridun Bahçeleri olarak anılmaya başladı. Ancak asıl önemli gelişme IV. Murad zamanında yaşandı.

1623-1640 yıllarında cihan imparatorluğuna hükmeden, koyduğu sert kurallar yüzünden sevildiği kadar da nefret edilen IV. Murad, Bağdat ve Revan(Erivan)’ı fetheden ulu sultanlardan biridir. Revan seferine de 1635 yılında 200.000 kişilik bir ordu ile çıkmıştır. Revan’ı yöneten İranlı asilzade Emirgüneoğlu Tahmasb Kulu Han (sonradan Yusuf paşa adını almış) 11 günlük kuşatmadan sonra Osmanlı ordusuna daha fazla dayanamamış ve Revan’ı şehir harap olmadan ve tek bir sivil ölmeden teslim etmiştir. Bu jest 4. Murad’ı memnun etmiş ve Emirgüneoğlu Tahmasb Kulu Han’ı İstanbul’a getirerek Boğaz’daki Feridun Bahçeleri’ni hediye etmiştir. İşte o arazinin ismi önce Emir Güne Bahçesi olarak adlandırılmış, zaman içinde bu isim de değişime uğramış, Mirgün, Emirgün derken koru dâhil tüm mahallenin adı Emirgan’a dönüşmüştür.

Emirgan bölgesi, 4. Murad’dan yaklaşık 150 yıl sonra Sultan I. Abdülhamit tarafından iskâna açılmıştır. 1774 – 1789 yılları arasında hüküm süren I. Abdülhamit’ten sonra Sultan III. Selim geliyor ki zaten Emirgan’ın tarihi semti Boyacıköy’ün oluşmasında onun katkıları büyüktür. Altta detaylarını göreceksiniz.

Emirgan Korusu: Şehrin içinde bir vaha

Sultan IV. Murad’ın yaklaşık 4 asır önce Emirgüneoğlu Yusuf Paşa’ya hediye ettiği bu arazi, bugün 470.000 m2’lik muhteşem bir korudur. Deniz kenarından yukarı doğru sırtlara ve yamaçlara yayılan bu koruda tarihi köşkler, göletler, şelaleler ve binlerce ağaç bulunmaktadır.

Koru, Emirgüneoğlu Yusuf Paşa’dan sonra birkaç defa daha el değiştirmiştir. Korunun son sahibi ise Mısır Hidivi İsmail Paşa’dır. Koru içindeki ünlü 3 köşkü İsmail Paşa ünlü mimar Sarkis Balyan’a yaptırmıştır. Sarı Köşk, Pembe Köşk ve Beyaz Köşk olarak da bilinen bu köşklerin yanı sıra paşa sahile de görkemli bir yalı inşa ettirmiştir. Mısır, İngiliz'lere kaybedildikten sonra Paşa yaşamının son günlerini Emirgan’daki yalı ve köşklerinde geçirmiştir. Koru en son Türk James Bond’u olarak tanınan Satvet Lütfi Tozan’a geçmiş, 1940 yılında İstanbul Belediye Başkanı Lütfi Kırdar tarafından kamulaştırılarak 1943’te halkın kullanımına sunulmuştur. Koru’daki köşkler günümüzde İBB şirketi olan Beltur tarafından işletilmekte, kafe ve restoran olarak hizmet vermektedir.

Koru’da 120 farklı tipte binlerce ağaç ve laleler başta olmak üzere çeşitli çiçek bahçeleri bulunmaktadır. Bu ağaçlar arasında Colorado gümüşi köknarı, Çin mabet ağacı, kaymakağacı, Kaliforniya su sediri, sahil sekoyası ve kâfur ağacı gibi Türkiye’de az bulunan ağaçların yanı sıra ladin ve sedir çeşitleri, sahil çamı, fıstık çamı, ağlayan çam, kızılçam, veymut çamı, Japon kadife çamı, Halep çamı, Londra çamı, sabun ağacı, dişbudak, salkım söğüt, kayın ve Macar meşesi gibi türler bulunmaktadır.

Bu nadide güzellikteki koru, sonbahar ve kış günlerinde hüzünlü bir romantizm, yaz günlerinde ise insanın ruhunu tazeleyen bir serinlik ve yaşam enerjisi verir. Yüzlerce yıllık ağaçların altında yürümek, göletlerin yanında soluklanıp kitap okumak, suda oynaşan kuşları izleyip seslerini dinlemek, Boğaz’ın Anadolu yakasındaki Kanlıca’yı seyretmek, bir banka uzanıp gökyüzüne uzun uzun bakmak, köşklerden birinde oturup kışın salep içip yazın bir dondurma söylemek İstanbul’da yapılacak en büyük keyiflerdendir.

Emirgan Korusu’nda spor ve piknik yapmak da mümkündür. Çocuk parkları, koşu parkurları, piknik masaları vardır. Giriş yayalara ücretsiz ama otomobil, minibüs, motosiklet gibi araçlardan park ücreti alınıyor. İspark işletmesi dahilinde olduğu için park ücretleri gözünüzü korkutmasın fiyatlar makul, otoparklar güvenli.

Emirgan Lale Festivali

Nisan ayının ikinci ve üçüncü haftaları İstanbul’da lalelerin en güzel olduğu zamanlardır. Laleyi dünyaya tanıtan şehir olarak bilinen İstanbul’da her yıl düzenlenen lale festivalinin ana duraklarından biri de Emirgan Korusu’dur. Korudaki rengârenk lalelerin oluşturduğu çiçek tarhları müthiş bir seyir keyfi sunar. 2023 yılındaki festivalin düzenlenme tarihi 23 Mart - 14 Mayıs arasında idi. Bundan sonraki yıllarda da yaklaşık bu tarihler arasında düzenlenecektir. Dikkat, lale festivali hafta sonları çok kalabalık oluyor.

Boyacıköy

Emirgan’ın en güzel semtlerinden biri de Boyacıköy. Bu tarihi semte verilen ismin bir hikayesi var. Baltalimanı ile Emirgan arasında kalan bu semte, Sultan III. Selim zamanında Rumeli’nden (o zamanlar Kırk Kilise denilen bugünkü Kırklareli şehrinden) kumaş boyamada usta 40 kişilik bir aile getirilmiş. Çünkü o dönemde Osmanlı’da fes giderek popüler olmuş. Fesler aynı zamanda sosyal statü simgesi olduğu için renkleri büyük önem taşırmış. Devlet erkânının yanı sıra işinde gücünde olan insanlar vişne rengi, işi gücü olmayan ayak takımı ise mor, siyah gibi farklı renkler kullanırmış. İşte bu renkleri ustalıkla tutturmak Boyacıköy’e yerleştirilen boya erbaplarının işiymiş. Hatta III. Selim’den bir yıl sonra padişah olan II. Mahmut zamanında fes Osmanlı Devleti’nin resmi şapkası haline gelmiş. 1835 yılında da Haliç’te Feshane açılmış ve fabrikasyon üretime geçilmiş.

Deniz kıyısında varlıklı aileler yaşarken, tepelik kısımlara Rum ve Ermeni aileler, aradaki Kanlıkavak deresi boyuna Türk aileler yerleşmiş.

Bugün Boyacıköy Boğaziçi’ndeki en güzel semtlerden biri. Eski evlerle bezenmiş dar ve yokuşlu küçük sokaklarda dolaşırken kendinizi zamanda yolculuğa çıkmış gibi hissediyorsunuz. Tüm sokaklardan bir şekilde denizi görmek mümkün. Bazı sokaklar Arnavut kaldırımlı. Bazı evler mütevazı bazıları ise köşk ya da konak gibi lüks, garajlı ve bahçeli. Sokaklarda dolaşırken pek çok yer gözünüze tanıdık gelecektir. Bunun nedeni başta Geniş Aile, Baba Evi ve Uzaylı Zekiye olmak üzere çok sayıda dizinin bu sokaklarda çekilmiş olması. Günümüzde Boyacıköy’de pek fazla yalı kalmadı. 1930’a kadar vapur seferlerinin yapıldığı Boyacıköy İskelesi de artık yok. Bunların yerine deniz kenarında yürüyebileceğiniz geniş bir sahil yolu var ve Boğaz ile kol kola yürümek, bir bankta oturup gemileri ve balıkçıları izlemek çok keyifli.

Ama bizden tavsiye, Emirgan’a geldiğinizde sadece sahil kesiminde kalmayın Boyacıköy’ün ara sokaklarında mutlaka bir yürüyüşe çıkın, çok seveceksiniz.

Kanlıkavak Suyu

Emirgan ve Boyacıköy’ün ara sokaklarında gezerken çok sayıda çeşme ile karşılaşacaksınız. Bu çeşmelerden semtin doğal kaynak suyu olan Kanlıkavak suyu akardı. Hala Hamid-i Evvel Çeşmesinin üzerindeki kitabede, musluktan Kanlıkavak memba suyunun aktığı yazılıdır. Tarihi kaynaklarda geçen bu suyun idrar söktürücü olduğu söylenilmekte. Ancak artık bu çeşmeler şebekeye bağlandı, denemenize hiç gerek yok.

Emirgan’da görmeniz gereken önemli binalar ve mimari eserler

Emirgan’ı, Emirgan Korusu’nu ve Boyacıköy’ü gezerken çok sayıda, köşk, konak ve tarihi yapı ile karşılaşacaksınız. Görmeniz gereken belli başlı bina ve mekânlardan bazıları şöyle:

Emirgan Meydanı

Zarif, mütevazı, nezih ve davetkar bir meydan. Kalabalık değil, gürültülü değil, üstelik İstanbul Büyükşehir Meydanı’nda yaptığı düzenleme ile özensiz prefabrik yapılaşmadan kurtulmuş durumda. Bazıları bu düzenleme ile meydanın ruhunu kaybettiğini söylüyor ama siz onlara aldırmayın. Meydanın güzelliği ortaya çıkmış durumda. Oturup çay -kahve içmek, bir şeyler yemek isteyenler cadde boyunca sıralanmış mekânlardan yararlanabilir. Ama ortadaki çeşmeyi daha bakımlı görebilmek, asırlık çınarların altında özgürce oturabilmek eşsiz bir duygu. Meydanın girişinde Muvakkithane ve 1. Abdülhamit Çeşmesi de bulunuyor.

Emirgan Muvakkithanesi

Muvakkithane, adından da anlaşılacağı üzere vaktin belirlendiği mekân anlamına gelir. Genellikle büyük camilere bitişik, 1 ya da 2 odalı bu küçük mekânlarda namaz saatleri caminin muvakkitleri tarafından belirlenir. Emirgan Muvakkithanesi de Doğru Muvakkithane Caddesi üzerinde Hamid-i Evvel Camii’nin karşı köşesindedir. 1844’de Ağa Hüseyin Paşa tarafından inşa ettirilmiş yapının kapısında dönemin sultanı I. Abdülmecid’in tuğrası ve Sadık Ziver Paşa’ya ait 6 beyitlik bir kitabe vardır. Caminin mimari üslubunu devam ettiren Muvakkithane bugün bir kahve zincirinin Emirgan şubesi olarak kullanılmaktadır. Binanın içine girdiğinizde bir taraftan tarihi binaların hayatın içine bu şekilde katılmasının ne kadar iyi olduğunu düşünüyorken diğer taraftan binaya verilebilecek olası hasarların endişesini içinizde taşıyorsunuz.

Hamid-i Evvel Camii (Emirgan Camii)

Doğru Muvakkithane Caddesi’nin köşesinde, İstanbul Boğazı’nı yüzyıllardır selamlayan bu caminin arsasında daha önceden Emirgan’a adını veren Emirgüneoğlu Yusuf Paşa’nın köşkü varmış. Ancak köşk zaman içinde bir yıkıntıya dönüşünce 1781 yılında I. Abdülhamit binayı yıktırıp eşi Hümaşah Hatun ve Şehzade Mehmet adına bu camiyi yaptırmış. Cami kesme taştan, çatısı ise ahşap malzemelerden inşa edilmiş. Caminin içi çift sıra yüksek pencereler sayesinde aydınlık ve ferahtır. İki kez yangın atlatmış olan cami, 1838 yılında II. Mahmud tarafından onartılmış. 2009’da bir restorasyon daha geçiren caminin bitişiğinde, namazdan önce-sonra padişahların dinlenebilmesine ya da eşrafla görüşebilmesine imkan veren Hünkar Kasrı da bulunmaktadır.

I. Abdülhamit Çeşmesi

Emirgan Camii (Hamid-i Evvel) önündeki çınaraltı meydanında, asırlık ağaçların altında mağrur bir ifadeyle ziyaretçilerini bekleyen sekizgen forma sahip çeşmedir. Çeşme yanı başındaki Emirgan Camii ile birlikte 1781 yılında I. Abdülhamit’in eşi Hümaşah Hatun ve Şehzade Mehmet adına yaptırılmıştır. Çeşmenin 8 cephesi de mermer kaplıdır, sadece 4 yüzünde musluk oturma yeri olan tekneler bulunmaktadır. Geniş bir saçak altında korunan çeşme barok tarzında kabartmalara ve süslemelere sahiptir. Çeşmenin yüzeylerinde I. Abdülhamit’in tuğraları, Kur’ân-ı Kerîm’den âyetler ve dörder satırlık kitabeler bulunmaktadır.

II. Mahmut Meydan Çeşmesi

19. yüzyılda yapılan II. Mahmud Meydan Çeşmesi Emirgan sahilinden yukarı doğru çıkan Emin Ata Caddesi üzerinde, Saf Saf Sokak ile Eşkinci Sokak arasındadır. Çeşme üzerinde II. Mahmud’un tuğrası ve mahlası olan Adil yazısı bulunmaktadır. Tuğranın etrafında da İstanbul çeşmelerinde görmeye pek alışık olmadığımız askeri motifler bulunmaktadır. Ayrıca çeşmenin kitabesinde şair Akif Mehmed Paşa’nın Sultan II. Mahmud’a yazdığı övgü dolu dizeler görülebilir. Çeşmenin önüne çevredeki kafeler masa sandalye koyduğu için oturmak ve dinlenmek mümkündür. Çeşme Türkan Sabancı tarafından 2008 yılında restore edilmiştir.

Boyacıköy Panayia Evangelistria Rum Ortodoks Kilisesi,

1834 yılında inşa edilmiş bu kilise Fırın Sokak ile Sezai Bey Caddesinin kesişim noktasında bulunuyor. Emirgan Rum Ortodoks Kilisesi olarak da biliniyor. Meryem Ana’ya adanan kilisenin diğer kiliselerden en önemli farkı, kuzey cephedeki giriş kapısının üzerine dikilmiş olan çan kulesidir. Kuledeki çanın üzerinde 1950 tarihi belirgin bir şekilde görülmektedir. Bahçesinde bir de su kuyusu bulunmaktadır ancak içinde su yoktur.

Boyacıköy Surp Yerits Mangant Kilisesi

Yaver Selahattin Sokak ve Aktar Abdi Sokak’ın arasında kalan kilise semtin Ermeni sakinleri için ilk olarak 1840 yılında Misak Amira Misakyan tarafından inşa edilmiş. Daha sonra 1885 yılında yeniden yapılmış ve sonuncusu 2004 yılında olmak üzere iki defa restorasyon geçirmiştir. Kilisenin adı “üç kutsal çocuk” anlamına gelmektedir. Boyacıköy’ün su kaynakları açısından zengin olduğunu söylemiştik. Bu mütevazı kilisenin de alt bölümünde kendine ait bir ayazması, bahçesinde de kuyusu vardır. Kilisenin taş duvarlı geniş avlusunda Misak Amira Misakyan’ın mezarı bulunmaktadır. Cemaati azalmış olsa da kilise hala aktiftir.

Emirgan İlköğretim Okulu

Burası 1871 yılından kalma bir bina. Emirgan Korusu’nun son sahiplerinden Hıdiv İsmail Paşa’nın yaptırdığı bu bina, başlarda dini eğitim veren bir okulmuş. 1881 yılında Mirgün’i Mektebi Rüştiye yani Emirgan Erkek Ortaokulu olarak hizmet vermeye başlamış, 1934 yılında da ilkokula dönüşmüş. Saf saf Sokak 41 numarada, 1173 m2’lik alanda kurulu 3 katlı bina 2014 yılında restorasyon geçirmiş olsa da koridorları hala tarih kokuyor. Sınıflardaki mermer zeminler, yüksek pencereler, dekorlu tavanlar keşke bütün okullarımız böyle olsa dedirtiyor.

Emirgan Rum İlkokulu

Hurşit Efendi ile Fırın Sokak’ın kesiştiği noktada, dikenli tellerin arkasındaki bahçe içinde beyaz-gri renkte bir bina göreceksiniz. Burası 1905 yılında inşa edilmiş olan Emirgan Rum İlkokulu. Eski ahşap evlerin arasındaki bu taş binanın öğrencisi yok. Keşke olsaydı, çünkü Emirgan kozmopolit bir mahalle olarak doğmuş. Rum ve Ermeni komşuların yokluğu semtin ruhundan da bir şeyler koparmış gitmiş.

Şerifler Yalısı

Emirgan’ın ana caddesi olan deniz kenarındaki Sakıp Sabancı Caddesi üzerinde, Hamid-i Evvel Camii’nin (Emirgan Camii) bitişiğinde iki katlı beyaz bir yalı dikkatinizi çekecektir. Bu yapı ünlü Şerifler Yalısı’dır. Hatırlarsanız Emirgan Camii, eskiden Emirgüneoğlu Yusuf Paşa’ya ait köşkün olduğu alan üzerine yapılmıştı. Şerifler Yalısı da bu köşkün divanhanesinin yerine 18. yüzyılda (tahminen 1782 yılında) inşa edilmiştir. 1850 yıllarında binanın yeniden yapıldığı tahmin edilmektedir. Boğaziçi’nde gelişen sivil mimarlığın en güzel örneklerinden olan bina Osmanlı barok tarzının özelliklerini taşır. Binanın 3 katlı harem dairesi maalesef sahil yolu inşa edilirken 1940’lı yıllarda yıktırılmıştır. Binaya Şerifler Yalısı denmesinin nedeni Mekke Şerifi Abdullah Paşa (1845-1908) tarafından satın alınmış olmasıdır. Abdullah Paşa aynı zamanda Osmanlı’ya isyan eden ve İngiliz ajanı Lawrence ile hareket ederek orduyu arkadan vuran, daha sonra kendini halife ilan eden Şerif Hüseyin’in amcasıdır. Şerifler Yalısı günümüzde Tarihi Kentler Birliği’nin merkezi olarak kullanılıyor.

Atlı Köşk ve Sakıp Sabancı Müzesi

Emirgan’ın ana caddesi olan sahil kenarındaki Sakıp Sabancı Caddesi’ne bu ismin verilme nedeni, Türkiye’nin en değerli işadamlarından Sakıp Sabancı ve ailesinin uzun bir süre Emirgan’da Atlı Köşk adı verilen konutlarında yaşamış olmalarıdır.

Sabancı ailesinin adeta Emirgan’la özdeşleşen konutu Atlı Köşk, Sakıp Sabancı Caddesi’nin en güzel yerinde No 42’de büyük bir bahçe içindedir. Köşk günümüzde Sakıp Sabancı Müzesi olarak hizmet vermekte, ailenin sahip olduğu kalıcı koleksiyonların yanı sıra önemli geçici sergilere ev sahipliği yapmaktadır. Köşkün ilk sahibi Mısırlı Hıdiv ailesidir. 1925 yılında İtalyan Mimar Edouard De Nari’nin inşa ettiği köşkü Hıdiv ailesi sayfiye evi olarak kullanmıştır. Çok kısa bir süre Karadağ Elçiliği olarak da hizmet veren bina, 1950 yılında Sakıp Sabancı’nın babası Hacı Ömer Sabancı tarafından satın alınmıştır. Sabancı ailesi 1998’e kadar köşkte yaşamış, daha sonra köşkü Sabancı Üniversitesine bağışlamıştır. 2002 yılında ise köşk içindeki sanat koleksiyonları ile birlikte Sakıp Sabancı Müzesi’ne dönüştürülmüştür.

Köşkün bahçesi Sakıp Sabancı’nın ifadesine göre 22.000 m2’dir. Bir yamaca yayılmış olan bahçenin tepe noktasında 6500 m2 alana sahip köşk yani müze bulunur. Bahçenin kuzey ve batı sınırları Emirgan Korusu ile komşudur. Atlı Köşk’ün bahçesi bitki örtüsü açısından son derece yeşildir. Bahçede Boğaz’ı görebileceğiniz nefis seyir terasları vardır.

Köşkün adı, bahçesindeki iki at heykelinden gelmektedir. Heykellerden biri Fransız heykeltıraş Louis Doumas'ın 1864 yapımı heykelidir ve 1950’de bahçeye yerleştirilmiştir. Diğer heykel ise Sabancı ailesinin iş yaptığı bir İtalyan işadamı tarafından hediye edilmiştir. Bu heykel 1204 yılındaki 4. Haçlı Seferi sırasında Haçlı ordusunun İstanbul Sultanahmet Meydan’ından alarak, Venedik San Marco kilisesi önüne yerleştirdiği 4 attan birinin döküm kopyasıdır.

Müzeye giriş yapmak için sahil tarafındaki ana kapıdan girerek bilet almanız, sonra ağaçların altından ağır adımlarla Boğaz’ı arkanızda bırakarak tepeye doğru yürümelisiniz. Tepede önce müthiş bir seyir terası ile karşılaşacaksınız. Müzeye adım atmadan önce girişteki kafede soluklanıp bir şeyler içmek isteyebilirsiniz. Çünkü ardından büyük ve varlıklı bir ailenin ömürleri boyunca biriktirdikleri değerli objeleri (Hereke halılar, Bohemya kristal avizeler, vazo ve şamdanlar gibi mobilya ve dekoratif eşyalar), sanat eserlerini ve paha biçilemez koleksiyonları (resim, arkeolojik eserler, kitap sanatları, hat ve el yazmaları gibi) göreceksiniz. Şanslıysanız ziyaret ettiğiniz tarihte, o ünlü geçici sergilerden birine denk gelebilirsiniz çünkü daha önce bu müzede Rodin ve Picasso gibi sanatçıların eserleri bile sergilendi.

Müze pazartesi günleri kapalı. Diğer günler ise 10.00-18:00 saatleri arasında açık. Salı günleri ise giriş ücretsiz. Müzenin 30 araçlık bir otoparkı mevcut, ancak dolu ise sahil yolundaki İspark otoparklarını kullanabilirsiniz.

Emirgan ve gastronomi

Emirgan genel olarak sessiz ve sakin bir bölge. Gece ve eğlence hayatı arayanlar için kesinlikle doğru bir adres değil. Bu yüzden yeme - içme mekânları da sessiz, mütevazı ya da huzurlu. Zaten semte dair “Çınaraltı’nda çay içmeden dönmeyin” gibi çok sayıda tavsiye duymuşunuzdur. Bizim de ilk önerimiz Hamid-i Evvel Camii (Emirgan Camii)’nin sokağındaki mekânlarda mutlaka yarım saat oturup soluklanmanız, çay veya kahve keyfi yapmanız. Ara sokaklarında çok sayıda kafe, kahve dükkanı ve restoran bulabileceğiniz Emirgan’a dair diğer önerilerimiz ise aşağıda:

Emirgan’daki publar, barlar, kafe ve restoranlar

Sarı Köşk, Beyaz Köşk ve Pembe Köşk Emirgan Korusu içinde yer alıyor. Beltur tarafından işletilen ve İsviçre şalelerine benzetilen bu köşklerden Sarı Köşk restoran ve kafe olarak diğer iki köşk ise kafe olarak hizmet veriyor. Hepsi de Beltur’un standart kalitesine sahip, temiz ve düzenli. Alkol yok, fiyatlar makul, kahvaltı mümkün. Hayatınızdaki en enfes yemekleri tatmayacaksınız belki ama köşklerin ruhu, korunun havası ve manzarası mutlu olmak için fazla fazla yeterli.

Dünyanın en iyi aşçılık okulları arazında gösterilen Mutfak Sanatları Akademisi’nin Sakıp Sabancı Müzesi’nde Atlı Köşk’ün girişinde nefis bir manzaralı bir restoranı var: MSA’nın Restoranı. Burada oturup bir kahvaltı yapmak, MSA’nın dünya mutfağından lezzetlerini tatmak, alkollü - alkolsüz kokteyl ve içeceklerle serinlemek eşsiz bir keyif.

Emirgan Sütiş ise tam bir başka Emirgan klasiği. 1986’dan beri hizmet veriyor. Sakıp Sabancı Caddesi üzerinde müze ile Emirgan Camii arasında yer alan bu mekânda Sütiş’in bal kaymak, börek, sahanda yumurta gibi kahvaltılıklarını tadabilir, börek, burger, köfte, tavuklu pilav gibi lezzetlerini deneyebilirsiniz.

Çınar Büfe ise sokak lezzetlerinin Emirgan’daki değişmez adresi. Hekim Ata Sokak’ın girişindeki büfede menemen ve tost çeşitlerini tadabilirsiniz. Boğaz manzarası güzel, sahipleri güler yüzlü. Tam bir sıcak aile işletmesi.

Cafe Boyacıköy, Fırın Sokak No 36’da 2-3 katlı binaların arasında şık bir kahve ve yeme - içme mekanı. Sakin ve huzurlu bir ortama, doğal ürünlerle hazırlanmış bir menüye sahip. Kurabiye, sandviç, cheesecake gibi atıştırmalıkların yanı sıra pizza, makarna, salata gibi lezzetler de sunuyor.

Beam Bakes, Emirgan’ın glutensiz, şekersiz, sağlıklı lezzetler sunan kafesi. Menü ağırlıklı pastalar ve tatlı atıştırmalıklardan oluşuyor.

Filia Emirgan Köftecisi küçük bir köfteci. Doğru Muvakkithane Caddesi üzerinde Çınaraltı’nda. Menüsü geniş değil ama köfteleri ve turşuları lezzetli.

Kardeşim Mantı, Çınaraltı’nda bulundan bir diğer mekân. İç dekorasyonu antika dükkânı gibi, mantılar lezzetli, çalışanlar güler yüzlü.

Zeyta, Emirgan Mektebi Sokak’ta bulunan niş bir mekân. Zeytinyağı ve şarap evi olarak açılan bu mekân zamanla bar-restorana dönüşmüş. Kahvaltı, pizza, peynir tabakları gibi lezzetler sunuluyor, şarap tadımları ve caz dinletileri yapılıyor.

La Boom, Sakıp Sabancı Caddesi No 14’de Boğaz manzaralı şık bir restoran. Klasik yemekler ve kokteyller servis ediliyor.

Taş Kahve tam Emirgan iskelesini karşısında. Sabah erkenden kahvaltı servisi ile açılan mekânın manzarası nefis. Dünya mutfağından da lezzetler sunuluyor. Meraklıları için nargile de bulunuyor.

Emirgan’daki balıkçılar ve meyhaneler

Angel Blue bir balık restoranı. Sakıp Sabancı Caddesi No 5’te yolun deniz tarafında. Burada Boğaz adeta ayaklarınızın altında. Üstelik bahçesi geniş, masalar sıkışık değil, nezih ve ferah. Leziz mezeleri ve alkollü içecekleri ile eksiksiz bir balık restoranı.

Emirgan’a ulaşım

Eskiden yol olmadığı için sadece kayıkla gidilebilen Emirgan’a bugün denizden ya da karadan ulaşmak mümkün. Boğaz Hattı’nın yanı sıra, Bebek - Emirgan Hattı, Çengelköy - İstinye Hattı, Rumelikavağı - Eminönü Hattı gibi çok sayıda vapur hattı Emirgan’a uğruyor. www.sehirhatlari.istanbul adresinden güncel tarifeye bakabilirsiniz.

İETT Belediye otobüsleri ile gelmek isterseniz, Emirgan-Çınaraltı durağında inmelisiniz. Bu duraktan düzenli olarak geçen otobüs hatları 22RE Kabataş - Reşitpaşa, 25E Kabataş - Sarıyer, 22 Kabataş - İstinye Dereiçi, 40 Taksim - Sarıyer, 40T Taksim - İstinye Dereiçi, 42T Taksim - Bahçeköy hatlarıdır. Ayrıca Hacıosman Metro’dan geçen 59RH Rumeli Hisarüstü - İstinye hattını ve 4. Levent Metro ring seferleri yapan EL1 ve EL2 hatlarını kullanabilirsiniz.

İstinye Bayırı kavşağına yürürseniz, Mecidiyeköy’e otobüsler, 4. Levent Metro istasyonuna ise minibüsler bulabilirsiniz.

Özel aracınızla gelmek isterseniz, Beşiktaş üzerinden sahil yolu ile gelebileceğiniz gibi, Maslak’tan İstinye yolunu da (Katar caddesi) değerlendirebilirsiniz.

Emirgan’a ulaşmanın sıra dışı ama çok da keyifli bir yolu daha var; o da tekne kiralama. Bebek, Kuruçeşme ya da Arnavutköy’e demir atmış kiralık yatlar arasından saatlik kiralama yapmak mümkün. Buralardan kiraladığınız yatınıza binebilir, dilerseniz 2 saat dilerseniz tüm gün boğaz turu yapabilir, kendinize son durak olarak Emirgan’ı seçebilir ve semti bir de karadan keşfedebilirsiniz.