Feriye Sarayı

Feriye Sarayı

Feriye Sarayı’nın beyaz mermerleri, Boğaz’ın dalgalarıyla konuşur; her fısıltıda bir zaman yolculuğu başlar.

İstanbul’un en zarif kıyılarından birinde, Boğaz’ın sessizliğine yaslanan Feriye Sarayı, geçmişin gölgeleriyle bugünün ışığını aynı pencerede buluşturuyor. Mermer duvarlarına vuran her dalga, bir zamanlar burada yaşanmış hikâyelerin yankısı gibidir. Sarayların en sessizi belki de en çok şeyi anlatandır.


Feriye Sarayı’nın Tarihi

Beşiktaş ile Ortaköy semtleri arasında, İstanbul Boğazı’nın Avrupa kıyısında konumlanan Feriye Sarayı (tarihî adıyla Feriye Sarayları), birden fazla yapıdan oluşan bir Osmanlı saray kompleksidir. Dolmabahçe Sarayı (1856) ve Çırağan Sarayı (1872) dahi hanedanın konaklama ihtiyacını karşılamaya yetmeyince, Çırağan Sarayı’nın doğusunda kalan sahil şeridinde Balyan ailesine mensup mimarlarca inşa edilen ek yapılar, ‘Feriye Sarayları’ adıyla anılmaya başlanmıştır. Feriye Sarayı’nın inşası 1871 yılında Sultan Abdülaziz döneminde başlatılmış; proje dönemin saray mimarı Sarkis Balyan tarafından hayata geçirilmiştir. “Feriye” kelimesi Osmanlı Türkçesinde “ikincil” veya “yardımcı” anlamına gelir ve saray kompleksinin bu niteliğine işaret eder. Boğaz kenarında birbirine inci gibi dizilmiş üç ana bina, bir cariyeler koğuşu ve küçük bir iki katlı köşkten oluşan bu yapılar topluluğunda, padişahın uygun gördüğü hanedan mensupları ile kendine ait sarayı olmayan şehzade ve sultanlar ikamet etmekteydi.


Feriye Sarayı, Osmanlı tarihindeki en çalkantılı olaylardan birine de sahne olmuştur. 30 Mayıs 1876 darbesiyle tahttan indirilen Sultan Abdülaziz, Topkapı Sarayı’nda dört gün tutulduktan sonra kendi isteğiyle Feriye Sarayı’na nakledildi; ancak 4 Haziran 1876 sabahı, yaptırılmasına önayak olduğu bu sarayda bilekleri kesilmiş halde ölü bulundu. Bu elim hadisenin ardından da Feriye Sarayları uzun yıllar Osmanlı hanedanı tarafından kullanılmaya devam edildi. 3 Mart 1924’te halifeliğin kaldırılması ve Osmanlı ailesinin yurt dışına gönderilmesiyle birlikte saray boş kaldı; kısa bir süre sonra ise yeni Türkiye Cumhuriyeti tarafından eğitim kurumlarına tahsis edildi.


Cumhuriyet döneminde Feriye Sarayı’nın farklı bölümleri çeşitli okullara ev sahipliği yapmaya başladı. 1927’de Yüksek Denizcilik Okulu (daha sonra İTÜ Denizcilik Fakültesi) saray binalarının bir kısmına yerleşirken, 1928-1929’da Kabataş Erkek Lisesi kompleksin diğer bir bölümüne taşındı. 1967 yılında Galatasaray Lisesi kız öğrenci kabul etmeye başlayınca, Feriye Sarayı’nın bir kanadı bu lisenin kız şubesi olarak düzenlendi. 1992’de söz konusu kısım Galatasaray Üniversitesi’ne devredilerek üniversitenin Ortaköy Yerleşkesi haline geldi. Öte yandan, yıllarca bakımsız kalan ve Ortaköy Camii’ne yakın konumdaki bir diğer bölüm, 1995 yılında Kabataş Eğitim Vakfı tarafından restore edilerek Feriye Lokantası adıyla restoran ve etkinlik mekânı olarak hizmete açıldı. Saray kompleksinde 22 Ocak 2013’te çıkan bir yangın, Galatasaray Üniversitesi’nin kullandığı ana binayı ağır hasarlı hale getirdi; çatısı çöken tarihî yapının aslına uygun restorasyon projesi 2016’da onaylanarak Mayıs 2019’da tamamlandı. Ayrıca 2017’de Kabataş Erkek Lisesi’nin eski yatakhane binasında deprem güçlendirmesi amacıyla restorasyon çalışmaları başlatılmıştır ve halen sürmektedir. Günümüzde, Feriye Sarayı kompleksinin binaları ağırlıklı olarak Kabataş Erkek Lisesi ve Galatasaray Üniversitesi başta olmak üzere eğitim kurumlarınca kullanılmaktadır. Bunun yanında, sarayın restore edilen kısımları restoran ve kültürel etkinliklere ev sahipliği yaparak tarih ile modern yaşamı buluşturan bir ortam sunmaktadır.


Feriye Sarayı’nın Mimarisi

Feriye Sarayı, 19. yüzyılın Batı etkisindeki geç Osmanlı mimarisinin zarif bir örneğidir. Neo-Klasik ve Barok üsluptaki süsleme öğeleriyle donatılmış dış cephelerde, dönemin eklektik saray tarzı hemen göze çarpmaktadır. Yapıların cephelerinde mermer ve kesme taş işçiliği ön plandadır; özellikle deniz cephesindeki mermer sütunlu revaklar, bu yan saraylara küçük birer “saraycık” görünümü kazandırmıştır. Feriye Sarayı, Boğaz’a doğru uzanan kendine ait bir mermer rıhtıma da sahip olup, sultanların ve hanedan üyelerinin saraya deniz yoluyla ulaşmasına imkân tanıyordu. Ana blokların arkasında, kara tarafına bakan hizmet yapıları ve ek binalar konumlanmıştır. Kâgir sistemle inşa edilen yapılarda taş ve tuğla ana malzeme olarak kullanılmış, döşeme ve doğramalarda ise ahşap tercih edilmiştir.


Sarayın iç mekân düzenlemesi dış cephelerin aksine daha sade bir Osmanlı estetiğini yansıtmaktadır. Yüksek tavanlı geniş salonlar, barok etkili gösterişli dış cephelerin aksine, geleneksel motiflerle bezeli fakat görece mütevazı iç dekorasyona sahiptir. Tavanlarda kalem işi süslemeler ve duvarlarda Osmanlı motifleri vardır; iç mekânın zarafeti sadelikle harmanlanmıştır. Feriye Sarayı’nın inşa edildiği dönemde kullanılan kaliteli malzemelerin korunması, günümüz restorasyon çalışmalarında da önem taşımaktadır; nitekim 2013 yangını sonrası sarayın hasar gören kısımlarının betonarme yerine özgün malzemeyle onarılması yönünde uzmanlar ve sivil toplum kuruluşları ortak bir beklenti dile getirmiştir. Tüm bu mimari özellikler, Feriye Sarayı’nı hem dönemin Avrupa etkisini hem de Osmanlı saray geleneğinin inceliklerini bir arada barındıran etkileyici bir yapı kompleksine dönüştürmektedir.


Feriye Sarayı’nı Yatla Keşfetmek

Akşam alacasında Boğaz’ın serin sularında yol alan bir yat düşünün; etrafınızı saran esintide tarihin nefesi hissediliyor. Gökyüzü kızıldan gece mavisine dönerken, kıyıda zarif siluetiyle Feriye Sarayı belirmeye başlıyor. Böylesine bir gecede, kısa bir yat kiralama macerasıyla Boğaz’ın derinliklerine doğru süzülürken sarayın silueti hep peşinizde, adeta size rehberlik ediyor. Ay ışığı dalgaların üstünde gümüş bir iz bırakırken, sarayın beyaz mermer cepheleri bu ışıkla parıl parıl parlıyor. Yatın güvertesinden yükselen neşeli kahkahalar ve uzaktan gelen hafif bir musiki, kulağınıza geçmişten bir saray eğlencesinin hayal meyali sesleri gibi ulaşıyor. Her dalga, sarayın taş duvarlarına usulca vurup geri çekilirken sanki yüzyıllık bir sırrı fısıldıyor. Boğaz’ın tuzlu esintisine karışan tarih kokusu, insanı zamanın ötesine davet ediyor; bir an gözlerinizi kapatıp bu ihtişamın parçası olduğunuzu hissediyorsunuz. Yüzyıllar öncesinin ihtişamına tanıklık eden Feriye Sarayı, denizin kucağında süzülürken size hem İstanbul’un hem de kendi geçmişinizin bir masalını anlatıyor.