Dalgaların ortasında yalnız bir nöbetçi gibi yükselen Kız Kulesi, İstanbul’un kalbine yazılmış ölümsüz bir şiirdir.
İstanbul Boğazı’nın ortasında, dalgaların kucağında tek başına yükselen bir kule var. Kız Kulesi, yüzyılların efsanelerini fısıldayan cesur ve zarif bir bekçi misali, karşısına çıkanları kendi masalsı ruhunun büyüsüne davet ediyor. Her şafakta gümüşi siluetiyle ufku selamlayan bu yapı, İstanbul’un kalbinde zamana meydan okuyan bir efsane gibi duruyor.
Kız Kulesi'nin Tarihi
Kız Kulesi’nin tarihî yolculuğu Antik Çağ’a kadar uzanıyor. Bugünkü kulenin bulunduğu küçük adacıkta MÖ 410 yılında, Atinalı komutan Alkibiades tarafından Karadeniz’den gelen gemileri denetlemek ve vergi toplamak amacıyla ilk kule yapıldığı bilinmektedir.
12. yüzyılda, Bizans İmparatoru I. Manuel Komnenos adacık üzerinde bir savunma kulesi inşa ettirerek karşı kıyıdaki Mangana burcuna uzanan bir zincirle Boğaz’ın girişini kontrol altına almıştır. İstanbul’un fethinden sonra Fatih Sultan Mehmet adada yeni bir kale inşa ettirip burayı gözetleme noktası ve garnizon olarak kullanmış; her akşam mehter takımı kulede nevbet vurmuş, bayramlarda ve padişah tahta çıktığında Kız Kulesi’nden top atışları yapılması gelenek hâline gelmiştir.
Asırlar boyunca Kız Kulesi, depremlerden ve felaketlerden zarar görüp defalarca onarım görmüştür. 1509’daki büyük depremde (Küçük Kıyamet) hasar gören kule, Yavuz Sultan Selim döneminde yeniden onarılmıştır. 18. yüzyıl başlarında iç yapısı ahşap olan kule büyük bir yangın geçirip harap olunca, Nevşehirli Damat İbrahim Paşa 1725’te kulenin kapsamlı restorasyonunu gerçekleştirmiştir. Sultan II. Mahmud dönemindeki 1832-33 restorasyonuyla kule bugünkü görünümünü kazanmış; ünlü hattat Rakım’ın elinden çıkma Sultan II. Mahmud’un tuğrasını taşıyan mermer kitabe giriş kapısının üzerine yerleştirilmiştir.
Kız Kulesi, 18. yüzyılda artık bir savunma kalesinden çok bir deniz feneri işlevi görmeye başlamıştı. Osmanlı döneminde fener olarak hizmet veren kule, 1830-1831’deki kolera salgını ve 1836-1837’deki veba salgını sırasında karantina hastanesi olarak kullanıldı; hastaların burada tecrit edilmesiyle salgınların yayılması önlenmeye çalışıldı. 1857’de Kız Kulesi Fenerler İdaresi’ne devredildi ve bir Fransız şirketi kuleye yeni bir fener taktı; 1926’da ise İstanbul Liman İdaresi’ne geçerek hem fener hem de gaz deposu olarak kullanıldı.
1959’dan itibaren bir süre radar istasyonu görevi de üstlenen kulede, sisli havalarda sis düdüğü çalınarak gemilere yol gösterildi; Boğaz trafiğini izleyen görevliler 1983’e dek buradan 24 saat gemi geçiş bilgilerini rapor etti. 1964’te kule Millî Savunma Bakanlığı’na bağlı bir gözetleme ve radar istasyonu oldu, ardından 1983’te Türkiye Denizcilik İşletmeleri’ne devredildi. Kapsamlı bir restorasyonun ardından 1995 yılında ilk kez turistik amaçla özel bir işletmeye kiralanarak restoran ve seyir terası olarak halkın kullanımına açıldı. 2020’de kule, Kültür ve Turizm Bakanlığı’na devredildi ve 2021’de başlayan restorasyon çalışmaları neticesinde 2023 yılında “anıtsal yapı” kimliğiyle müze olarak yeniden ziyarete açıldı. Günümüzde Kız Kulesi, tarihî mirasını koruyan bir müze ve İstanbul’un sembolik simgelerinden biri olarak ziyaretçilerini ağırlamaktadır.
Kız Kulesi'nin Mimarisi
Kız Kulesi, Üsküdar Salacak sahiline yaklaşık 100 metre mesafede, küçük bir kayalık adacık üzerinde konumlanmıştır. Kare planlı ve taş malzemeli olan kule, zemin kat ile üstündeki iki katı dahil toplam üç katlı olarak inşa edilmiştir. Deniz seviyesinden yaklaşık 25 metre yüksekliğindeki bu zarif yapı, Bizans ve Osmanlı mimari üsluplarının harmanını yansıtmaktadır.
Nitekim kulenin görünen temel ve alt kat bölümlerinin büyük kısmı, Fatih Sultan Mehmet devrinden kalma orijinal yapıya aittir. Üst katlar ve kule kısmı ise sonraki onarımlarla biçimlenmiş olup giriş kapısı üzerindeki mermer kitabede Sultan II. Mahmud’un 1832 tarihli tuğrası görülebilir. Kule yapısının Avrupa yakasına bakan cephesinde, yağmur sularını biriktirmek üzere kullanılan eski bir sarnıç vardır. Küçük ölçeğine rağmen zarif oranları ve konik çatılı kulesiyle Kız Kulesi, hem karadan hem de denizden bakıldığında İstanbul silüetinin en etkileyici parçalarından birini oluşturmaktadır.
Kız Kulesi'ni Yatla Keşfetmek
Kız Kulesi’nin denizden görünümü, şehri bambaşka bir açıdan keşfetmek isteyenler için benzersiz bir deneyimdir. Boğaz’da yat kiralama ile çıkılan bir keşif yolculuğunda, kuleye doğru süzülürken dalgaların arasında İstanbul’un hem tarihini hem de büyüleyici manzaralarını kucaklarsınız. Geleneksel olarak Üsküdar Salacak’tan kalkan küçük tekneler ziyaretçileri adaya ulaştırsa da, özel bir yatın güvertesinden Kız Kulesi’ne yaklaşmanın sağladığı özgürlük ve ihtişam bambaşkadır. Gerçekten de bir yat ile Kız Kulesi çevresinde dolaşmak, şehrin geçmişine ve güzelliklerine aynı anda tanıklık etmenizi sağlar. Özellikle gün batımında kule etrafında süzülmek, rüzgarın ve dalgaların fonunda, romantik bir masalın içinde yol alıyormuşsunuz hissi uyandıracak kadar unutulmaz bir deneyimdir. Kuleye yaklaştıkça, üzerindeki bayrağın nazlı nazlı dalgalandığını, beyaz taş duvarlarının altın ışıkla parıldadığını görürsünüz. Şehrin gürültüsü geride kalır; Boğaz’ın engin sularının ortasında, Kız Kulesi ile aranızda yalnızca İstanbul’un büyülü tarihi ve esintisi kalır.