İstanbul Boğazı kıyısında tüm ihtişamıyla uzanan Çırağan Sarayı, ilk bakışta ziyaretçileri büyüleyen etkileyici bir siluete sahiptir.
Avrupa yakasında, Beşiktaş ile Ortaköy arasında yer alan bu tarihi saray, Osmanlı döneminin zarafetini Boğaz'ın masmavi sularıyla buluşturuyor. Özellikle deniz üzerinden bakıldığında, sarayın mermer cepheleri ve zarif detayları güneş ışığında parlayarak "Boğaz'ın incisi" olarak anılmasını haklı çıkarmaktadır. Tarihî dokusu ve eşsiz konumuyla
Çırağan Sarayı, görenleri hayran bırakan, İstanbul'un simge yapılarından biridir. Boğaz'ın karşı kıyısından veya bir tekneden bakarken, geçmişin görkemi ile doğal güzelliklerin uyumuna tanıklık edersiniz.
Çırağan Sarayı'nın Tarihçesi
Çırağan Sarayı'nın bulunduğu bölge, 18. yüzyılda düzenlenen meşhur Çırağan Şenlikleri'yle ün kazanmıştır. İsmini de Farsçada Işıklar anlamına gelen Çırağan kelimesinden almıştır; zira Lale Devri'nde burada yapılan ışıklı bahçe eğlenceleri nedeniyle bölge bu adla anılmaya başladı. Sarayın inşasına 1863 yılında başlanmış ve 1871 yılında tamamlanmıştır. Osmanlı Sultanı
Abdülaziz, Dolmabahçe ve Beylerbeyi saraylarını da inşa eden ünlü mimar
Balyan Ailesi'ne (Nigoğos ve Sarkis Balyan kardeşler) yeni sarayın yapımını emanet etmiştir. Büyük masraflarla inşa edilen bu yeni Çırağan Sarayı, devrinin en görkemli yapılarından biri olarak dikkat çekiyordu. Sultan Abdülaziz'in yeğeni V. Murad, 1876'da tahttan indirildikten sonra vefatına dek 28 yıl boyunca Çırağan Sarayı'nda göz hapsinde tutulmuş ve bu durum saraya "dünyada eşi benzeri olmayan görkemli bir hapishane" unvanını kazandırmıştır. Hatta 20 Mayıs 1878 tarihinde gazeteci Ali Suavi önderliğinde bir grup, saraya baskın düzenleyerek (tarih literatüründe Çırağan Baskını olarak bilinir) V. Murad'ı kaçırıp yeniden tahta çıkarmaya teşebbüs etmiştir ancak bu darbe girişimi başarısızlıkla sonuçlanmıştır.
1909 yılında II. Meşrutiyet'in ilanıyla Meclis-i Mebusan (Osmanlı parlamentosu) Dolmabahçe'den buraya taşınmış ve saray kısa bir süre meclis binası olarak kullanılmıştır. Ne var ki 19 Ocak 1910 tarihinde, meclis toplantıları devam ederken sarayın üst katlarında bir yangın çıkmış ve sadece 5 saat içinde tüm yapı alevler içinde kalarak harabeye dönmüştür. Bu büyük felakette sarayın içindeki paha biçilmez antikalar, tablolar, Sultan Abdülhamid'in özel sanat koleksiyonu, hatta V. Murad'ın binlerce ciltlik kütüphanesi dahi kül olmuştur. Yangından geriye sadece dış taş duvarlar kalırken, Çırağan uzun yıllar metruk bir harabe olarak kaldı. İlerleyen yıllarda sarayın bahçesi bir süre futbol müsabakalarına ev sahipliği yapan
Şeref Stadyumu'na dönüştürüldü ve yapı çeşitli amaçlarla kullanıldı. 1980'lere gelindiğinde ise sarayı tekrar eski görkemine kavuşturmak üzere kapsamlı bir restorasyon projesi başlatıldı. 1987 yılında Japon ve Türk firmaların ortaklığıyla restorasyona girişilen saray, modern bir ek otel binası ile birlikte yenilenerek 1990 yılında yeniden kapılarını açtı. Böylece Sultanların ikametgâhı olan bu tarihî yapı,
Çırağan Palace Kempinski adıyla İstanbul Boğazı'nda konuk ağırlayan lüks bir otel kimliği kazanmıştır. Günümüzde Çırağan Sarayı, geçmişin mirasını yansıtan atmosferiyle hem tarihî bir yapı hem de dünya çapında ünlü bir konaklama ve etkinlik merkezidir.
Çırağan Sarayı'nın Mimari Özellikleri
Çırağan Sarayı'nın mimarisi, Barok üslubun yanı sıra doğu (Mağribi) esintiler taşıyan eklektik bir stile sahiptir. Dönemin Avrupa etkilerine karşın Sultan Abdülaziz, sarayın tasarımında Kuzey Afrika İslam mimarisine özgü zarif detayların kullanılmasını istemiştir. Sarayın projelendirmesi ve inşası, birçok Osmanlı sarayında imzası bulunan Balyan Mimarlık Ailesi tarafından gerçekleştirilmiştir. Mimar Nigoğos Balyan ve kardeşi Sarkis Balyan'ın nezaretinde inşa edilen yapı, geniş bir mermer cepheye ve simetrik bir plana sahiptir. Cephe boyunca yükselen sütunlar ve kemerli pencereler klasik Avrupa mimarisini yansıtırken, süslemelerdeki ince taş oymalar ve kabartmalar doğu estetiğini hissettiriyor. Yapının inşasında hiçbir masraftan kaçınılmamış; dünyanın dört bir yanından getirilen nadide mermer, porfir taşları ve sedef kakmalı ahşap malzemeler kullanılmıştır. Özellikle sarayın el işçiliği ile bezenmiş ahşap kapıları dillere destandır. Bu kapılardan biri, değerine paha biçilemeyen zarafetiyle Sultan II. Abdülhamid tarafından Almanya İmparatoru II. Wilhelm'e hediye edilmiştir. Çırağan'ın denize uzanan rıhtımı ve gösterişli giriş kapıları, dönemin zenginlik ve güç göstergesini Boğaz'a bakan bir vitrin gibi sergiler niteliktedir.
Sarayın iç mekân dekorasyonu da en az dış cephesi kadar göz alıcı ve detaylıdır. Yüksek tavanlı salonları ve odaları, Hereke tezgâhlarında dokunmuş nadide halılar, altın varaklı mobilyalar ve sedef kakma işlemelerle süslenmiştir. Duvar ve tavan süslemelerinde Osmanlı tezyinat sanatının incelikleri görülmektedir. Sarayın Hünkâr Hamamı (Sultan'ın özel hamamı), ihtişamıyla ünlüdür; öyle ki 1869'da İstanbul'u ziyaret eden Fransa İmparatoriçesi Eugénie, sarayı gezerken mermer işçiliği muazzam bu hamama hayranlığını gizleyememiştir. Çırağan Sarayı'nın bir diğer dikkat çekici mimari özelliği, arka bahçesinden Yıldız Parkı'na bağlanan kemerli bir taş köprüye sahip oluşudur. Saraydan çıkmadan bitişikteki Yıldız korusuna geçiş imkânı sunan bu üst geçit, dönemin saray yaşamındaki konforu yansıtıyor. Günümüzde halen görülebilen bu tarihi geçidin altından, eskiden sarayın arazisi içinde kalan Çırağan Caddesi geçmektedir. Ayrıca kara tarafında, sarayı dış dünyadan izole etmek üzere inşa edilmiş yüksek bahçe duvarları vardır. Bu yüksek duvarlar nedeniyle, sarayın dışarıdan görünümü deniz cephesi haricinde büyük ölçüde gizlenmiştir. Dolayısıyla Çırağan, deniz cephesindeki gösterişli mimarisiyle dikkat çeken, adeta Boğaz'a dönük yüzüyle kendini sergileyen bir saraydır.
Çırağan Sarayı'nı Yatla Keşfedin
İstanbul Boğazı'nda
yat kiralama, şehrin tarihi ve doğal güzelliklerini özgürce keşfetmenin en keyifli yollarından biridir. Kendi özel yatınızla Boğaz'ın serin sularına açıldığınızda, kalabalıktan uzakta benzersiz bir gezi deneyimi yaşarsınız. Rotanızı dilediğiniz gibi belirleyerek Avrupa ve Anadolu yakalarındaki sahil şeridini seyrederken, birbirinden güzel yalılar ve saraylar birer birer gözünüzün önünden geçer. Bu yapılar arasında özellikle Çırağan Sarayı, ihtişamlı duruşuyla hemen fark edilir. Tarihî sarayın Boğaz'a nazır cephesini denizden görmek, insana geçmişe yolculuk yapıyormuş hissi verir. Üstelik bir yatın konforunda, İstanbul'un bu ikonik yapısının manzarasının tadını dilediğiniz süre çıkarabilirsiniz.
Özel bir yat kiralayarak Boğaz hattı boyunca süzülürken Çırağan Sarayı'na denizden bakmak, ayrıcalıklı bir İstanbul deneyimidir. Sarayın yüksek bahçe duvarları nedeniyle karadan zor görünen görkemli cephesi, denizden hiçbir engel olmadan tüm detaylarıyla karşınıza serilir. Beyaz mermer cephelerinin suya vuran yansımalarını, işlemeli balkon ve pencerelerini yakından seyredebilirsiniz. Yatınızın güvertesinden bakarken, dalgaların sarayın rıhtımına hafifçe vurduğu o büyülü atmosferi bizzat hissedersiniz. Gündüzleri güneş ışığı altında parıldayan, akşamları ise ışıklandırmasıyla Boğaz karanlığında adeta bir inci gibi süzülen Çırağan Sarayı'nın bu enfes manzarası, hafızalara kazınacak türdendir. Kamera ya da fotoğraf makinenizle bu anı ölümsüzleştirmek isteyeceksiniz; zira denizin ortasında, tarih ve manzaranın kucaklaştığı bu açı, kartpostalları aratmayan görüntüler verir.
Tüm bu ayrıcalıkları yaşamak için siz de bir yat kiralayın ve İstanbul Boğazı'nı kendi zevkinize göre keşfe çıkın. Kişisel yat turunuz sayesinde, güzergâhınızdaki Çırağan Sarayı başta olmak üzere Dolmabahçe, Beylerbeyi gibi daha nice tarihî yapıyı denizden selamlayabilirsiniz. Boğaz'ın masmavi sularında süzülürken, bir yandan modern İstanbul silüetini bir yandan da Osmanlı ihtişamını aynı pencereden görme fırsatı bulacaksınız. Yatın sağladığı konfor ile dilediğiniz noktada durup manzaranın tadını çıkarabilir, sevdiklerinizle birlikte Boğaz'ın ve Çırağan Sarayı'nın büyüleyici atmosferini doyasıya yaşayabilirsiniz. Kendi rotanızın kaptanı olup, İstanbul'un bu benzersiz yüzünü yatla keşfetmenin cazibesi sizi uzun süre etkileyecek ve şehrin anılarını zihninize adeta nakşedecektir. Beşiktaş kıyılarında, tarihi sarayın önünden geçerken hissettiğiniz o tarifsiz hayranlık duygusu, İstanbul seyahatinizin en unutulmaz anlarından biri olmaya aday.