Tarihi yarımadanın ucunda yükselen Ayasofya, İstanbul siluetinin en etkileyici parçalarından biridir.
Marmara Denizi'nden şehre yaklaşanlar, Topkapı Sarayı ve Sultanahmet Camii ile birlikte
Ayasofya'nın siluete hakim olduğunu görür. Yaklaşık 1500 yıllık geçmişiyle şehrin en sembolik yapılarından biri olan Ayasofya, dev kubbesi ve dört minaresiyle uzak mesafelerden bile kolayca seçiliyor. Özellikle yatla Boğaz turu yapan veya Marmara açıklarından İstanbul'a gelen ziyaretçiler, Ayasofya'nın siluetteki görkemine tanık olup bu manzaranın bıraktığı ilk izlenim karşısında hayranlık duymaktadır.
Ayasofya'nın Tarihçesi
İmparator
I. Justinianus, 532 yılında Ayasofya'nın günümüzdeki binasının inşasını başlatmış ve bu devasa kiliseyi yaklaşık beş yıl gibi kısa bir sürede tamamlatmıştır. 537'de büyük bir törenle ibadete açılan Ayasofya, o dönemde Bizans İmparatorluğu'nun İstanbul'daki en büyük kilisesi olup imparatorların taç giyme törenlerine ev sahipliği yapmıştır. Ayasofya yaklaşık 916 yıl boyunca kilise olarak kaldığı bu süreçte birçok isyan, savaş ve deprem atlatmıştır; 1204'teki Dördüncü Haçlı Seferi sırasında yağmalanmış, 1344 yılındaki büyük depremde kubbesinin bir bölümü çökmüştür. Kubbe hasarı onarılarak 1354'te yapı yeniden ibadete açılsa da fetih öncesine dek bakımsızlık ve yapısal sorunlar nedeniyle Ayasofya sürekli yıkılma tehlikesi altında kalmıştır.
1453'te İstanbul'un fethiyle Ayasofya'nın tarihinde yeni bir dönem başladı: Fatih Sultan Mehmet, 916 yıl kilise olarak kullanılan bu mabedi camiye çevirdi. Fetihten hemen sonra ilk cuma namazını Ayasofya'da bizzat kıldıran Fatih, yapıyı kendi adına vakfederek korunmasını sağladı. Osmanlılar Ayasofya'yı bir fetih sembolü ve en kıymetli mabetlerinden biri olarak benimsedi; padişahlar asırlar boyunca yapıyı onarıp güçlendirmeye büyük önem verdiler. Bu süreçte Ayasofya'nın çevresine medrese, kütüphane, şadırvan ve sultan türbeleri gibi yapılar eklendi; iç mekâna mihrap, minber, müezzin mahfilleri ve hünkar mahfili ilave edilerek Ayasofya adeta bir külliye hüviyetine kavuştu.
Tam 481 yıl cami olarak hizmet veren Ayasofya, 1930'larda restorasyon amacıyla ibadete kapatıldı ve 24 Kasım 1934 tarihli bir Bakanlar Kurulu kararıyla müzeye dönüştürülerek 1935'te ziyarete açıldı. 1985 yılında İstanbul'un Tarihi Alanları kapsamında UNESCO Dünya Mirası listesine giren Ayasofya, Temmuz 2020'de alınan kararla yeniden cami statüsüne kavuştu. Günümüzde Ayasofya, ibadethane olmanın yanı sıra tıpkı Sultanahmet Camii gibi yerli ve yabancı turistlerin ziyaretine açık bir kültürel miras alanı niteliğindedir.
Ayasofya'nın Mimari Özellikleri
Ayasofya, mimari açıdan geleneksel bazilika planı ile merkezi kubbe planını bir araya getiren yenilikçi bir tasarıma sahiptir. Ortadaki ana kubbesi yerden yaklaşık 55,6 metre yüksekliğe ulaşıyor ve 30 metreden geniş bir açıklığı örtmektedir; çevresini saran 40 pencerenin sağladığı ışık sayesinde kubbe içeride adeta havada asılıymış hissi uyandırmaktadır. Yapının yaklaşık 100×70 metreyi bulan boyutları ve 7500 m²’ye yaklaşan iç alanı, dönemine göre olağanüstü bir büyüklüktedir. İki katlı iç mekânın alt salonunda ve galeri katında toplam 107 adet sütun vardır. Bu muazzam yapıyı yüzyıllar boyu ayakta tutmak için hem Doğu Roma hem de Osmanlı dönemlerinde destek payandaları eklenmiş; 16. yüzyılda Mimar Sinan'ın yaptığı büyük payandalar ve hatta onun inşa ettiği kalın minareler de yapıya destek sağlayarak Ayasofya'yı depremlere dayanıklı hale getirmiştir.
İmparator Justinianus, Ayasofya'nın inşasında imparatorluğun dört bir yanından en değerli malzemelerin kullanılmasını sağlamıştır. Aspendos, Efes, Tarsus ve Baalbek gibi antik şehirlerden sökülen sütunlar ve mermer bloklar buraya getirilerek yapıda yeniden kullanılmıştır. İç mekânda duvarlar ve zemin, farklı renklerde damarlı mermer levhalarla kaplanmış; tavanlar ve kubbeler parlak altın zeminli mozaiklerle bezenmiştir. Bizans döneminden kalma mozaik panoların bazılarında Hz. İsa, Meryem Ana, başmelekler ve imparator portreleri görülmektedir. Orta Çağ'daki ikonoklazma hareketi sırasında tahrip edilen veya Osmanlı döneminde üzeri sıvayla kapatılan figürlü mozaikler, Ayasofya müze halindeyken yapılan çalışmalarla yeniden ortaya çıkarılmış ve günümüzde ziyaret edilebilir durumdadır.
Osmanlı döneminde Ayasofya'ya kazandırılan yeni unsurlar da yapının mimari zenginliğini artırmıştır. Camiye dönüştürülürken kıble yönünde bir mermer mihrap ve minber eklenmiş, ayrıca müezzin mahfilleri ile hünkar mahfili gibi yapılar inşa edilmiştir. Merkezî kubbenin ortasına hattatların işlediği bir Kur'an ayeti yazılmış, iç mekâna dev boyutlu hat levhaları asılmıştır. Özellikle 19. yüzyılda hattat Mustafa İzzet Efendi'nin hazırladığı, 7.5 metre çapındaki sekiz adet yuvarlak hat levhası üzerinde Allah, Hz. Muhammed, Dört Halife ile Hz. Hasan ve Hz. Hüseyin'in isimleri yazılıdır; bu dev panolar hat sanatının en büyük eserleri arasında sayılıyor. Ayasofya'nın dış görünümüne ise Osmanlı devrinde eklenen dört minare damgasını vurmuştur. İlk minare Fatih Sultan Mehmet döneminde ahşaptan yapılmış (daha sonra 1574'te kaldırılmış); günümüzde görülen minarelerden biri Sultan II. Bayezid döneminde tuğladan, kalan ikisi ise 16. yüzyılda Mimar Sinan'ın gözetiminde kesme taştan inşa edilmiştir. Farklı üsluptaki bu minareler Ayasofya'nın kubbesiyle birlikte uyumlu bir siluet oluşturarak yapıya görkemli bir dış cephe kazandırmaktadır.
Ayasofya'yı Yatla Keşfedin
İstanbul'u denizden keşfetmenin en keyifli yollarından biri, yat kiralama seçeneğidir. Özel bir yat ile Boğaz'ın mavi sularına açıldığınızda, tarihi yarımadanın manzarasını kalabalıktan uzak ve özgürce seyredebilirsiniz. Dalgaların ritmi eşliğinde Ayasofya'nın da dahil olduğu bu enfes panoramayı yatın güvertesinden izlemek, hem huzurlu hem de unutulmaz bir deneyim sunar.
Tarihi yarımada kıyılarına doğru
yat kiralayarak yapacağınız bir yolculuk, Ayasofya'yı denizden görme ayrıcalığını yaşatır. Sultanahmet sahilleri boyunca yatınız süzülürken Ayasofya'nın dev kubbesi ve zarif minareleri bambaşka bir açıdan karşınızda belirir. Gündüzleri güneş ışığı altında parıldayan, akşamları ise ufukta siluetini kızıl bir fon üzerinde gösteren Ayasofya manzarası, İstanbul gezinizin en etkileyici anılarından biri olacaktır.
Siz de Boğaz'ın serin sularında şehrin güzelliklerini keşfetmek için bir yat kiralayın ve Ayasofya'nın muhteşem siluetini denizden izleyin. Kalabalıktan uzakta, sadece rüzgar ve dalga sesleriyle İstanbul'un tarihî dokusunu seyretmek bu şehri tanımanın bambaşka bir yoludur. Yat turu ile Ayasofya'yı görmek, İstanbul seyahatinize hem romantik hem de ayrıcalıklı bir tat katacak, unutulmaz bir deneyim sağlayacaktır.