İstanbul'un en göz alıcı simge yapılarından biri olan Galata Kulesi, Beyoğlu semtindeki bir tepede yükselen orta çağdan kalma görkemli bir taş kuledir.
Konik şeklindeki sivri çatısıyla şehrin siluetine damga vuran kule, kıyıdan uzakta olmasına rağmen Boğaz üzerinde yapılan tekne ve yat gezilerinde bile hemen fark edilir. Yaklaşık 67 metre yüksekliği sayesinde çevresindeki bölgeye hakim olan yapı, ziyaretçilerine tarihi İstanbul'un panoramik manzaralarını sunan popüler bir seyir noktasıdır. 2013 yılında UNESCO Dünya Mirası Geçici Listesi'ne dahil edilen bu tarihi kule, yüzyıllar boyunca kentin güvenliğinde ve sosyal yaşamında önemli roller üstlenmiş ve günümüzde de İstanbul'un vazgeçilmez simgelerinden biri haline gelmiştir.
Galata Kulesi'nin Tarihçesi
Galata Kulesi'nin bulunduğu bölgede ilk savunma kulesinin Bizans İmparatoru I. Justinianus tarafından 6. yüzyılda (507–508) inşa ettirildiği bilinmektedir. Haliç'in girişini bir zincirle kapatma mekanizmasının parçası olarak kullanılan bu Büyük Kule (Yunanca Megalos Pyrgos), aynı zamanda deniz feneri görevi görmekteydi. Ancak 1204'teki Dördüncü Haçlı Seferi sırasında bu ilk kule yıkıldı. Bugün gördüğümüz Galata Kulesi ise Bizans ile müttefik olarak Galata bölgesinde ticaret kolonisi kurmuş olan Cenevizliler tarafından 1348 yılında yeniden inşa edildi. Ceneviz kolonisini çevreleyen surların en yüksek noktasına dikilen kule, tepesine yerleştirilen büyük bir haç nedeniyle Latincede
Christea Turris (İsa'nın Kulesi) adıyla anılıyordu ve kısa sürede bu koloninin sembolü haline geldi.
İstanbul'un 1453'te fethedilmesine dek Ceneviz yönetiminde kalan Galata Kulesi, fetih sabahı koloninin anahtarıyla birlikte Osmanlı Sultanı Fatih Sultan Mehmet'e teslim edildi. Kule büyük bir hasar görmeden Osmanlı idaresine geçmiş, yalnızca fetih alameti olarak tepesindeki haç indirilip yerine Osmanlı sancağı dikilmiştir. 1509 yılındaki büyük deprem (halk arasında Küçük Kıyamet olarak bilinir) kuleye zarar vermiş, ancak 1510 yılı civarında Mimar Murad bin Hayreddin gözetiminde onarılarak eski ihtişamıyla yükselmeye devam etmiştir. 16. yüzyılın ilerleyen dönemlerinde kule bir süre zindan (hapishane) olarak kullanılmış, özellikle Kasımpaşa tersanesinde çalıştırılan savaş esirleri burada tutulmuştur. Ünlü seyyah Evliya Çelebi, 17. yüzyıldaki eserinde Galata Kulesi'nin önceleri zindan, kendi zamanında ise tersane malzeme ambarı olarak hizmet verdiğini yazmıştır. Kuleyle ilgili en meşhur olaylardan biri, Osmanlı döneminde gerçekleşen Hezârfen Ahmed Çelebi'nin uçuş denemesidir. Rivayete göre 1632 yılında Hezârfen Ahmed kendi yaptığı kanatları takarak Galata Kulesi'nden havalanmış, İstanbul Boğazı'nı uçarak geçip Üsküdar'daki Doğancılar semtine inmeyi başarmıştır. Bu başarı üzerine Sultan IV. Murad tarafından kendisine bir kese altın hediye edildiği anlatılır.
18. yüzyıla gelindiğinde Galata Kulesi'nin şehir içindeki rolü yangın gözetleme noktası olarak önem kazandı. 1717 yılından itibaren kulenin tepesine sürekli yangın gözetleyicileri yerleştirilerek İstanbul'un ilk yangın kulesi görevi verildi. O dönem yangın alarmı, kulede görev yapan mehter takımının zirvede büyük bir davul (kös) çalmasıyla şehre duyuruluyordu. 27 Temmuz 1794'te kulede büyük bir yangın çıktı; ahşap üst katlar yanarak iç kısmı harap oldu. Bu felaketin ardından yapılan onarımda üst katlara dışarı doğru çıkıntılı odalar (seyir balkonu bulunan küçük köşkler) eklendi ve bir süre kulenin en üst katı manzaralı bir kahvehaneye dönüştürüldü. 2 Ağustos 1831 tarihinde meydana gelen ikinci bir yangın, yapının üst kısmını tekrar tahrip etti. Bunun üzerine Sultan II. Mahmut, 1830'ların başında kuleyi kapsamlı şekilde restore ettirip iki kat birden ekletti ve kulenin tepesine bugün ikonik siluetinin parçası olan sivri konik çatıyı yaptırdı. Böylece kule, uzun süre boyunca göze çarpan sivri külahına kavuşmuş oldu. 1875 yılında şiddetli bir fırtınada ahşap çatı uçunca, 19. yüzyıl sonlarında kule bir süre üstü açık (düz damlı) halde kalmıştır. Cumhuriyet döneminde de Galata Kulesi hem itfaiye teşkilatı (yangın gözetleme) hem de Deniz Kuvvetleri (işaret ve haberleşme merkezi) tarafından kullanılmaya devam edildi. 1960'lara gelindiğinde artık tarihi bir anıt olarak koruma altına alınan kule, 1967 yılında geçirdiği büyük restorasyonun ardından turistlerin ziyaretine açıldı. Son olarak 2020 yılında T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından kapsamlı bir yenileme gerçekleştirilerek Galata Kulesi bir müze ve sergi mekanı haline getirildi ve 6 Ekim 2020 tarihinde yeniden ziyarete açıldı.
Galata Kulesi'nin Mimari Özellikleri
Galata Kulesi’nin tasarımını yapan mimarın kimliği kesin olarak bilinmese de yapının genel stili, Orta Çağ Avrupası'nda yaygın olan Romanesk mimari üslubun etkilerini yansıtıyor. Romanesk üslupta görülen kalın taş duvarlar, yarım daire formlu kemerler ve sadelik gibi özellikler, Galata Kulesi'nde de göze çarpmaktadır. Gerçekten de tamamen yığma taş tekniğiyle inşa edilmiş olan kulenin silindirik gövdesi yaklaşık 16,5 metre iç çapında olup son derece kalın duvarlara sahiptir. Alt bölümde duvar kalınlıkları 3,75 metreye ulaşır ki bu da yapıya büyük bir sağlamlık kazandırmaktadır. Kule, çatısının ucuna kadar yaklaşık 60-67 metre yüksekliğe sahiptir ve inşa edildiği dönemde İstanbul'un en yüksek yapılarından biri olarak şehrin hemen her noktasından görülebilmekteydi. Genel plan itibarıyla biri bodrum, biri asma kat olmak üzere toplamda 9 ila 11 katlı olan yapının günümüzde zemin kattan itibaren halkın ziyaretine açık 9 katı bulunmaktadır.
Dış cepheden bakıldığında Galata Kulesi'nin gövdesi oldukça sade görünümlüdür ve her katta kuleyi çevreleyen küçük pencereler vardır. Alt katlardaki pencereler yarım daire kemerli (Romanesk tarzda) iken üst katlardaki açıklıklar sonraki onarımlar sırasında eklenen sivri kemerli Osmanlı tarzını yansıtmaktadır. Bu fark, kulenin alt bölümlerinin Ceneviz, üst kısımlarının ise Osmanlı dönemine ait olduğunun görsel bir kanıtıdır. Silindirik taş gövdenin en tepesinde profilli silmelerle belirginleştirilmiş iki kat vardır; bu üst katların hemen altında, kuleyi çepeçevre saran demir korkuluklu bir seyir balkonu yer alıyor. Ziyaretçilerin panoramik manzaranın tadını çıkardığı bu balkon, kulenin en karakteristik dış unsurlarından biridir. Kulenin tepesini taçlandıran sivri külah biçimli çatı orijinalde ahşaptan yapılmışken günümüzde betonarme malzemeyle yenilenmiş ve dışarıdan bakıldığında tarihi görünümü korunmuştur. Giriş kapısı zemin seviyesinden biraz yüksekte bulunduğundan, dışarıdan birkaç basamaklı taş merdivenle girişe ulaşılır. Kapının üzerinde, Sultan II. Mahmut'un 1830'lardaki onarımını anlatan ve Hicri 1248 (M.1832-33) tarihini taşıyan 16 satırlık Osmanlıca bir kitabe bulunmaktadır. Bu kitabede Sultan Mahmut'un kulenin tamirini sağlayarak yapıyı "pek metin ve âlâ" bir hale getirdiği övülmektedir.
İç mekân düzeni, yapıldığı dönemlerde askeri gözetleme ihtiyaçlarına göre şekillenmişti. Orta Çağ'da ziyaretçiler kule üst katlarına duvar içlerindeki dar taş merdivenlerle çıkarlardı. Günümüzde ise giriş katından 6. kata kadar bir asansör bulunmakta, daha üst katlara çelik destekli merdivenlerle çıkılmaktadır. Kule içinde geçmiş yüzyıllarda depo, zindan, rasathane odası ve kahvehane gibi farklı işlevlerle kullanılan odalar, günümüzde müze ve sergi alanları olarak düzenlenmiştir. En üstteki 8. kat, dış cepheyi dolanan balkonuyla birlikte halka açık bir seyir terası işlevi görüyor ve İstanbul'un 360°'lik manzarasını ziyaretçilere sunuyor. Yaklaşık yedi yüzyıldır ayakta duran Galata Kulesi, hem Avrupa (Ceneviz) hem de Osmanlı mimari mirasını bir araya getirmesiyle benzersiz bir yapı olup İstanbul'un tarih boyunca gözlem noktası ve simgesel eserlerinden biri olma özelliğini sürdürmektedir.
Galata Kulesi'ni Yatla Keşfedin
Galata Kulesi, İstanbul'un kalbine tepeden bakan güçlü ve zamansız bir yapıdır. Tarihi boyunca gözetleme, savunma ve manzara noktası olarak kullanılan bu taş kule, Boğaz açıklarından bakıldığında da sanki şehre yukarıdan eşlik eden bir anıt gibi görünür. Boğaz'da yapacağınız keyifli bir tur esnasında Galata Kulesi gibi şehrin yükseklerden seyredilen simge yapılarını farklı bir açıdan deneyimlemek isterseniz,
yat kiralama seçeneği bunun için mükemmel bir alternatif olacaktır. Özel bir yat ile denize açıldığınızda, karadan asla göremeyeceğiniz yükseklik farklarını ve tarihi yapıların konumlarını deniz perspektifinden keşfedebilirsiniz. Kalabalık turist gruplarından uzakta, tamamen size ve sevdiklerinize özel bir rota belirleyerek Galata Kulesi'ni kendi bakış açınızla izlemek ve fotoğraflamak isterseniz yapmanız gereken tek şey konforlu bir yat temin etmektir. Özellikle gün batımına yakın saatlerde kuleye vuran altın kızıllıktaki ışık, Boğaz'ın sularıyla birleşerek seyir zevkine doyamayacağınız eşsiz manzaralar oluşturur.
İstanbul'un hem doğal güzelliklerini hem de tarihî zenginliklerini bir arada keşfetmenin en keyifli yollarından biri, rotanızı kendiniz çizip Boğaz boyunca yat kiralayarak gezinmektir. Kendi güzergâhınızı belirleyip yola çıktığınızda Galata Kulesi gibi kıyıdan uzakta konumlanan fakat yüksekliğiyle dikkat çeken yapıları bile denizden çok daha net bir şekilde görebilir, bu anıtsal eserlerin mimari ihtişamını uzaktan seyredebilirsiniz. Serin rüzgârlar eşliğinde Boğaz'ın durgun sularında süzülerek ilerlerken, İstanbul'un siluetine hükmeden Galata Kulesi'ni kuşbakışı bir noktadan değil de şehrin bağrından yükseliyormuş gibi algılamak, size bambaşka bir keşif deneyimi sunacaktır. Yatta seyrederken bir yandan da Kız Kulesi, Topkapı Sarayı, Dolmabahçe Sarayı gibi diğer önemli yerleri panoramik olarak görme fırsatı yakalayabilir; Boğaz'ın iki yakasındaki sayısız tarihi yapıyı tek bir tur içinde fotoğraflayabilirsiniz.
Siz de İstanbul'un büyüleyici atmosferinde unutulmaz bir deneyim yaşamak için şimdiden planınızı yapın ve Boğaz'ın eşsiz güzelliklerini denizden keşfetmek üzere yat kiralayın. Özel bir yat turu, size şehrin kalabalığından uzakta, tamamen sizin programınıza uygun bir gezi imkanı sunar. Galata Kulesi'ni ve İstanbul'un diğer tarihi simgelerini denizden izlemek, masmavi Boğaz sularının üzerinde seyrederken şehrin siluetine farklı bir perspektiften tanık olmanızı sağlayacaktır. Bu ayrıcalıklı deneyim için bir yat kiralayıp rotanızı oluşturun; böylece İstanbul seyahatinize hem romantik hem de macera dolu bir keşif rotası ekleyerek anılarınızı zenginleştirebilirsiniz.