Ortaköy Camii

Ortaköy Camii

Ortaköy Camii (Büyük Mecidiye Camii), İstanbul Boğazı'nın Avrupa yakasında, Beşiktaş ilçesine bağlı Ortaköy semtinde, denizin hemen kıyısında konumlanmıştır.
Boğaz sularına nazır bu zarif ibadethane, göz alıcı neo-Barok mimarisi ve arkasında yükselen köprü ile birlikte İstanbul silüetinin ikonik bir parçası haline gelmiştir. İlk bakışta ziyaretçileri etkileyen cami, ince detaylara sahip beyaz taş cephesi ve iki zarif minaresiyle hem karadan hem de denizden hemen dikkat çekmektedir. Ortaköy Meydanı'nın kuzey ucunda yer alan cami, çevresindeki hareketli yaşam ve boğaz manzarasıyla birleşerek İstanbulluların ve turistlerin uğrak noktalarından biri olmuştur.

Caminin çekiciliğinin bir nedeni de Boğaz'ın en güzel manzaralarından birine sahip olmasıdır. Tarihî dokusunun yanı sıra, suyun üzerinde yükselen konumuyla günün her saatinde farklı bir güzelliğe bürünür. Özellikle gün doğumu ve gün batımı vakitlerinde, Ortaköy Camii'nin silueti gökyüzünün renkleriyle birleşerek seyrine doyulmaz manzaralar sunar. İstanbul'a gelen hemen herkesin fotoğraf albümünde yer edinen cami, bu özelliğiyle kentin tanıtım karelerinde de sıklıkla boy göstermektedir.

Ortaköy Camii'nin Tarihçesi

Ortaköy Camii'nin bulunduğu yerde 18. yüzyılın başlarında küçük bir mescit bulunuyordu. 1721 yılında Vezir İbrahim Paşa'nın damadı Mahmud Ağa tarafından yaptırılan bu mescit, 1730'lardaki Patrona Halil İsyanı sırasında harap olmuş ve bir süre sonra tamamen ortadan kalkmıştır. Mevcut caminin inşası ise Osmanlı Sultanı Abdülmecid döneminde gerçekleşti. Sultan Abdülmecid, dönemin ünlü mimar ailesi Balyanlar'dan Nigoğos Balyan'ı bu eseri yapmakla görevlendirdi. 1853 yılında yapımına başlanan cami, bir yıl gibi kısa bir sürede tamamlanarak 1854'te ibadete açıldı. Cami girişinde yer alan kitabe, inşa tarihini Hicri 1270 (1854) olarak belirtmektedir. Sultan Abdülmecid'in tuğrası da girişte sergilenmekte olup, yapının bir selatin camii (sultan camii) olduğunun nişanesidir.

Tarihsel süreç içinde Ortaköy Camii defalarca onarım görmüş ve çeşitli restorasyonlardan geçmiştir. Açılışından birkaç yıl sonra bile yapıda bakım ihtiyacı belirmiş; nitekim 1862 ve 1866 yıllarında ilk onarımlar gerçekleştirilmiştir. 1894 yılında meydana gelen büyük İstanbul depreminde cami ciddi hasar aldı. Bu hasarın ardından 1909'da Osmanlı Vakıflar Nezareti (Evkaf Nezareti) camiyi kapsamlı biçimde tamir ettirdi; bu restorasyonda caminin eski yivli (yivli = oluklu) minareleri tamamen yıkılarak yerine daha sade görünümlü, yivsiz minareler yapıldı ve minarelerin petek ile külah kısımları yenilendi. 1960'lara gelindiğinde zemindeki oynamalar ve kubbedeki çatlaklar nedeniyle caminin denize doğru kaymaya başladığı tespit edildi. Bu dönemde Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından başlatılan güçlendirme çalışmalarıyla zemine 64 adet fore kazık çakıldı, 80 ton beton enjekte edilerek temel sağlamlaştırıldı ve çatlak kubbe yenilenerek betonarme olarak tekrar inşa edildi. Onarımlar sırasında birkaç yıl kapalı kalan cami, 1969'da yeniden ibadete açıldı. Ancak 1984 yılında caminin bir bölümünde yangın çıktı ve yapı kısmen zarar gördü. Bu talihsiz olayın ardından cami bir kez daha restore edilerek eski ihtişamına kavuşturuldu.

Son olarak, 2011-2014 yılları arasında Vakıflar Genel Müdürlüğü'nce üç yıl süren kapsamlı bir restorasyon projesi gerçekleştirildi. Yaklaşık 7 milyon liralık bir bütçeyle yürütülen bu restorasyon kapsamında caminin hem dış cephesinde hem de iç mekânında titiz çalışmalar yapıldı; tarihi dokuyu koruyarak yapı güçlendirildi. Restorasyonun tamamlanmasıyla cami, 6 Haziran 2014 tarihinde düzenlenen törenle (o dönemin başbakanının da katılımıyla) yeniden ibadete ve ziyarete açıldı. Bugün Ortaköy Camii, geçirdiği tüm bu onarımların ardından hem ibadet edenlere hem de ziyaretçilere kapılarını sağlam bir şekilde açmaya devam ediyor.

Ortaköy Camii

Ortaköy Camii'nin Mimari Özellikleri

Neo-Barok üslubun İstanbul'daki en zarif örneklerinden biri olan Ortaköy Camii'nin mimarisi, Osmanlı'nın Batılılaşma dönemindeki estetik anlayışını yansıtıyor. Balyan Ailesi'nin Paris'te eğitim görmüş bir ferdi tarafından tasarlanan yapı, barok ve rokoko tarzında yoğun taş süslemeleriyle bezenmiş beyaz kesme taştan cephelere sahiptir. Klasik Osmanlı mimarisindeki geleneksel çizgiler tamamen terk edilmese de caminin dış cephelerinde Avrupa saraylarındaki ihtişamlı detaylar dikkat çekmektedir. Ön cephede ve yan cephelerde kabartma çiçek motifleri, kıvrımlı silmeler ve zarif sütuncuklar göz alır. İki yanında yükselen ince uzun gövdeli minareleri, tek şerefelidir (her bir minarede bir balkon). Şerefelerin altını süsleyen ters kıvrımlı volüt konsollar ve aralarındaki iri akantus (engeinar yaprağı) motifleri altın yaldızla boyanmıştır; bu detay, İstanbul'daki tarihi camiler arasında tek örnek olarak belirtilir. Minare kaideleri caminin hünkâr kasrıyla birleşik şekilde tasarlanmış olup yapıya simetrik bir görünüm kazandırmıştır.

Ortaköy Camii'nin plan tipi kare planlıdır. Harim (ana ibadet mekanı) yaklaşık 12,2 metrelik bir kare alanı kaplar ve pandantifler (küçük geçiş kubbecikleri) aracılığıyla geçişi sağlanan tek bir merkezi kubbe ile örtülüdür. Kubbe, dört duvar üzerine oturan yuvarlak bir kasnağa sahip olup, dışarıdan bakıldığında caminin ölçüsüne göre oldukça büyük görünür. Harim bölümünün hemen önünde, deniz tarafında, iki katlı Hünkâr Kasrı (Hünkâr Mahfili) bulunur. Hünkâr Kasrı, padişahın camiye gelişinde dinlenmesi ve ibadet etmesi için inşa edilen özel mekandır ve Ortaköy Camii'ndeki kasır, 19. yüzyıl selatin camileri içinde en büyüklerinden biri olup ibadet mekanıyla hemen hemen aynı ölçülerdedir. Kasra, caminin kuzeybatı köşesindeki çift kollu merdivenlerle ulaşılarak giriş yapılır; bu merdivenler ve kasrın çıkıntı yapan kanatları, küçük bir avlu formunda giriş alanı oluşturur.

Caminin iç mekanına girildiğinde, ihtişamlı ancak bir o kadar da ferah bir atmosfer ziyaretçileri karşılar. Ortaköy Camii, pek çok Osmanlı camisinden farklı olarak oldukça büyük pencerelere sahiptir. Harimi çevreleyen üç cephede ikişer dizi halinde dizilmiş yuvarlak kemerli geniş pencereler, Boğaz'ın değişken ışıklarını caminin içine taşıyacak biçimde tasarlanmıştır. Bu pencereler sayesinde gün ışığı gün boyunca iç mekanı doldurur, ayrıca denizden yansıyan ışık huzmeleri de cami içine vurur. Özellikle gündüz vakti, caminin içinde durduğunuzda bir yandan duvarlardaki süslemeleri seyrederken bir yandan da Boğaz'ın mavi sularını ve karşı kıyıyı pencerelerden görmek mümkündür. Mihrabın bulunduğu güney cephede, alt sıradaki orta pencere kapalı tutulmuş ve oraya mermerden oyma mihrap yerleştirilmiştir.

Mihrab ve minber, caminin en sanatkârane unsurlarındandır. Mihrab nişi beyaz mermerden yapılmış olup Empire (Ampir) üslubunda sadedir; kenarları kabartma girift bitki motifleri ve geometrik desenlerle bezelidir. Mihrabı çevreleyen duvarda pembe tonlarda mozaikler ve mermer kakmalar görülür. Minber, mermer üzerine pembe somaki (porfir taşı) kaplamalarla süslenmiş olup merdiven korkulukları geometrik motifler ve yan tarafları barok kıvrımlarla detaylandırılmıştır. Ayrıca sol tarafta bulunan zarif vaaz kürsüsü de mermer ve somakiden imal edilmiştir. İç duvar yüzeyleri, Osmanlı döneminde "Malakari" denilen alçı sıva üzerine boyama tekniğiyle, pembe renkli mermer desenli görünüm verecek şekilde dekore edilmiştir. Bu pembe-beyaz hareli duvar süslemeleri, caminin iç mekanına sıcak ve canlı bir hava katmaktadır.

Ortaköy Camii'nin kubbe içi bezemeleri de özel bir ilgiyi hak etmektedir. Abdülmecid döneminde Osmanlı mimarisine giren trompe-l'œil (gözü yanıltan perspektif) tekniğiyle yapılmış freskler, kubbe içinde ve pandantiflerde görülebilir. Kubbe içindeki kalem işi süslemelerde, sanki gerçekmiş gibi görünen pencereler, perdeler ve mimari kolonlar resmedilmiştir. Bu çizimler Roma, Bizans ve Avrupa mimari üsluplarının karışımını andıran sahneler içerir ve geleneksel İslami motiflerle birlikte uygulanmıştır. Sonuçta kubbenin içinde, gökyüzüne açılan hayali bir saray tavanı varmış hissi uyandıran bir kompozisyon ortaya çıkmıştır. Bu tür bir bezeme anlayışıyla cami, Klasik Osmanlı camilerinin sade kubbe dekorasyonundan farklılaşır.

Caminin iç mekan süslemesinin önemli bir unsuru da hat sanatıdır. Duvarlarda, İslam'ın ilk dört halifesinin (Hz. Ebubekir, Ömer, Osman, Ali) isimlerini ve Allah (c.c.) ile Hz. Muhammed'in isimlerini içeren büyük hat levhaları asılıdır. Mihrabın üst kısmında ise Kelime-i Tevhid (Lâ ilâhe illallah sözü) yazılıdır. Bu levhaların yapımında Sultan Abdülmecid'in bizzat katkısı olmuştur: Hat sanatına meraklı ve yetenekli olan sultan, caminin hat yazılarından bazılarını kendi eliyle yazmıştır. Nitekim mihrabın üzerindeki Kelime-i Tevhid'in Sultan Abdülmecid'in kaleminden çıktığı, diğer levhaların ise dönemin ünlü hattatı Ali Haydar Bey tarafından yazıldığı kaynaklarda belirtilir. Bu detay, Ortaköy Camii'ni benzersiz kılan özelliklerden biridir. Bir padişahın hem yaptırdığı hem de sanatına katkıda bulunduğu nadir camilerdendir.

Ortaköy Camii'nin Kültürel ve Sosyal Önemi

Tarihî Ortaköy Camii, bulunduğu konum ve taşıdığı miras itibariyle İstanbul'un kültürel mozaiğinde özel bir yere sahiptir. Boğaz kıyısında, hemen Ortaköy İskelesi'nin yanında yer alan cami, arka planda uzanan 15 Temmuz Şehitler Köprüsü (eski Boğaziçi Köprüsü) ile birlikte İstanbul denince akla gelen kartpostal görüntülerinden birini oluşturur. İstanbul'un simge yapılarından biri olan Ortaköy Camii, konumu ve tarihi dokusuyla yerli ve yabancı ziyaretçileri kendine hayran bırakmaktadır. Cami, Dolmabahçe Sarayı'nın inşasından sonra Boğaz'ın Rumeli yakasındaki anıtsal yapılar zincirini devam ettiren önemli bir eser olarak da görülür. Nitekim Çırağan Sarayı'na yakın oluşu, bu caminin saray yapılarıyla iç içe geçen bir dönemin parçası olduğunu hatırlatır. Sultan Abdülmecid, Dolmabahçe Sarayı'nı yaptırdıktan sonra Ortaköy'de de bu gösterişli camiyi inşa ettirerek, Boğaz kıyısını imparatorluğun görkemini yansıtan yapılarla donatma geleneğini sürdürmüştür.

Günümüzde Ortaköy Camii, aktif bir ibadethane olarak kullanılmaya devam etmektedir. Her gün beş vakit ezan okunmakta ve cemaat namaz kılmaktadır. Tarihî caminin ibadete açık olması, onun dini işlevini sürdürmesini sağladığı kadar turistlerin de yapıyı ziyaretine imkan tanımaktadır. Camiye gelen ziyaretçiler, ibadet saatleri dışında iç mekana girip hem Boğaz manzarasının tadını çıkarabilir hem de tarihî ve sanatsal detayları yakından gözlemleyebilirler. Özellikle mihrabın ve minberin ince işçilikle bezenmiş detayları, her dinden ve milletten ziyaretçinin ilgisini çeken sanat eserleridir.

Turistik açıdan bakıldığında, Ortaköy Camii'nin İstanbul'daki yeri çok popülerdir. Boğaz turlarının hemen hepsinde, tekneyle geçerken rehberler bu camiyi işaret eder; karadan yapılan şehir turlarında da Ortaköy semti genellikle programa dahildir. Hem denizden hem karadan kolayca ulaşılabilen bir konumda olması, camiyi gezginler için cazip kılmaktadır. Özellikle gün batımında caminin silueti ve arka plandaki Boğaz manzarası birleştiğinde ortaya çıkan tablo, fotoğraf tutkunları için eşsiz bir sahnedir. Bu yüzden Ortaköy Camii, İstanbul'da fotoğraf çekmek isteyenlerin en çok tercih ettiği noktalardan biridir; sosyal medyada cami ve Boğaz manzaralı binlerce fotoğrafa rastlamak mümkündür. Hatta öyle ki, İstanbul'a gelip de Ortaköy Camii'ni arka plana alıp hatıra fotoğrafı çektirmeyen çok az turist vardır denebilir.

Caminin çevresi de onun sosyal önemini pekiştirmektedir. Ortaköy semti, tarih boyunca Müslüman, Hristiyan ve Musevi toplulukların bir arada yaşadığı kozmopolit bir yer olmuştur. Nitekim caminin birkaç yüz metre yakınında bir kilise (Ortaköy Surp Krikor Lusavoriç Ermeni Kilisesi) ve bir sinagog (Etz Ahayim Sinagogu) bulunmaktadır. Camii, kilise ve sinagoga ev sahipliği yapan bu çok kültürlü ortam, Ortaköy'ün hoşgörü mirasını yansıtır ve caminin İstanbul halkı arasındaki manevi değerini artırır. Bu yakın komşuluk, Ortaköy Meydanı'nda farklı inançların yüzyıllardır barış içinde bir arada yaşadığının göstergesidir. Bu yönüyle Ortaköy Camii, sadece mimarisiyle değil, temsil ettiği birlikte yaşama kültürüyle de önem taşımaktadır.

Ayrıca Ortaköy Camii, son yıllarda özel etkinlikler ve fotoğraf çekimleri için de popüler bir fon oluşturmaktadır. Özellikle evlilik fotoğrafları ve özel gün çekimlerinde gelin ve damatların arkasında Boğaz ve camiyi gören kareler çok rağbet görmektedir. Camiyi arka planda alarak, ön tarafta meydana kurulan özel platformlarda düğün seremonileri yapanlar bile bulunmaktadır (elbette cami içinde değil, çevresinde). Bu durum, caminin ne denli estetik bir değere sahip olduğunun ve modern yaşamda bile sembolik bir arka plan olarak tercih edildiğinin göstergesidir. Ramazan aylarında ve dini bayramlarda caminin minareleri arasına mahyalar kurulması da geleneğin sürdüğünü kanıtlıyor; Ortaköy Camii'nin minarelerinde yanan ışıklı mesajlar, Boğaz'dan geçenlere ve çevre sakinlerine manevi bir atmosfer sunar. Tüm bu kültürel ve sosyal roller, Ortaköy Camii'ni yaşayan bir tarih hazinesi kılmaktadır.

Ortaköy Camii Hakkında Az Bilinenler ve İlginç Detaylar

Ortaköy Camii hakkında bilinenlerin yanı sıra, pek çok kişi tarafından duyulmamış bazı ilginç detaylar da mevcut:

Mimarının Kimliği
Cami, Osmanlı'nın ünlü mimar ailesi Balyanlar tarafından inşa edilmiştir. Mimarı Nigoğos Balyan, Ermeni asıllı bir Osmanlı vatandaşı olup Fransa'da mimarlık eğitimi almıştı. Dönemin pek çok saray ve cami projesine imza atan Balyan Ailesi, Ortaköy Camii'nde de Batılı üslubu geleneksel motiflerle harmanlamıştır. Bu yönüyle cami, Müslüman bir ülkede gayrimüslim bir mimarın eseridir ve o dönemin hoşgörü ortamını simgeler. Hatta yakın geçmişte cami restorasyonu tartışmalarında bu konu gündeme gelmiş; Sultan Abdülmecid döneminde "Müslüman olmayan bir mimar cami ruhunu yakalayamaz" şeklindeki önyargının aksine, Ortaköy Camii'nin zarafeti bu önyargıyı haksız çıkarmıştır.

Kilise Sanılma Yanılgısı
Neo-Barok ve neo-klasik tarzda sıra dışı bir mimariye sahip olduğu için, bazı ziyaretçiler Ortaköy Camii'ni ilk gördüklerinde bir kiliseden dönüştürüldüğünü düşünebilmektedir. Oysa bu tamamen yanlış bir algıdır; Ortaköy Camii tarih boyunca hep cami olarak hizmet vermiştir, hiçbir zaman kilise ya da başka bir yapıya dönüştürülmemiştir. Bu yanlış kanının doğmasında caminin sıra dışı batı stili detayları ve oymalı taş süslemeleri etkili olsa da aslında yapı en başından beri İslami kullanım için tasarlanmıştır.

Temelinin Zorluğu
Cami, denizin hemen dibindeki bir rıhtım üzerinde inşa edildiği için statik açıdan oldukça narin bir yapıdır. Zemin sağlamlaştırma tekniklerinin sınırlı olduğu 19. yüzyılda bu kadar büyük bir yapıyı su kenarına yapmak cesur bir karardı. Nitekim aradan geçen zamanda zeminde kaymalar olmuştur ve 1960'larda caminin denize kaymasının tespit edilmesi bunun göstergesidir. Bahsedilen 64 fore kazık ve tonlarca beton enjeksiyonu, caminin adeta yeniden ayakları üzerinde durmasını sağlamıştır. Ziyaretçiler bu güçlendirme çalışmalarını gözle görmez, ancak caminin avlusunda gezerken veya denizden yapıya bakarken aslında suyun altına uzanan görünmez bir mühendislik harikası üzerinde durduklarını bilmeyebilirler.

Sultan'ın Hat Sanatı
Sultan Abdülmecid yalnızca camiyi yaptırmakla kalmamış, aynı zamanda sanatçı kişiliğini de bu yapıda konuşturmuştur. Yukarıda bahsedildiği gibi caminin içindeki Kelime-i Tevhid levhası bizzat sultanın kendi hattıyla yazılmıştır. Osmanlı padişahları arasında hat sanatında usta olanlar vardır; Abdülmecid de bu geleneği sürdürmüştür. Ortaköy Camii'nde sultanın kendi el yazısı ile yazılmış bir ibare bulunması, camiyi sanat tarihi açısından da değerli kılmaktadır. Bu detay çoğu ziyaretçi tarafından fark edilmese de bilindiğinde caminin ihtişamına anlam katan bir hikayedir.

Halk Arasındaki Ünü
Ortaköy Camii, halk arasında bazen "Boğaz’ın İncisi" olarak anılır. Camiyi çevreleyen suyun yansımaları altında beyaz mermerlerinin parıldaması, incinin sedefli ışıltısını andırır. Bir diğer halk deyimi de, caminin konumundan ötürü ortaya çıkmıştır: "Denizden çıkan cami" benzetmesi, sanki suyun içinden yükseliyormuş izlenimi veren bu yapı için kullanılabilir. Ortaköy semtinin simgesi haline gelen cami, çevredeki esnaf ve sakinler tarafından da sahiplenilmiş; çevrede bulunan kumpirciler, kafeler ve el işi tezgahlarıyla ünlü Ortaköy Meydanı, cami sayesinde her daim canlı kalmıştır. Yerel halk caminin etrafında özel günlerde toplanır, Ramazan'da iftar etkinlikleri düzenlenir ve bayram namazlarında meydan cıvıl cıvıl dolar. Tüm bunlar, Ortaköy Camii'nin yalnız bir turistik obje değil, aynı zamanda İstanbulluların hayatında yaşayan bir değer olduğunu göstermektedir.

Ortaköy Camii'ni Yatla Boğaz'dan Keşfedin

İstanbul Boğazı'nı keşfetmenin en keyifli yollarından biri, bir yat kiralamak suretiyle Boğaz sularına açılmaktır. Özel bir tekneyle yapılan Boğaz gezisi sırasında, kıyı boyunca sıralanan tarihî yapıları denizden görme şansı elde edersiniz. Bu yapılar içinde Ortaköy Camii, belki de en dikkat çekici ve en zarif olanlardan biridir. Yatınızla Ortaköy açıklarına yaklaşırken, caminin deniz seviyesinden yükselen beyaz siluetini, iki yanında yükselen minarelerini ve genel mimari ihtişamını karşınızda bulursunuz. Karadan görülemeyecek bazı açılardan camiyi seyretmek, farklı bir perspektif sunar. Özellikle sabah erken saatlerde veya akşamüstü gün batımına yakın zamanlarda denizden bakıldığında, caminin siluetiyle Boğaz'ın doğal ışığı birleşerek büyüleyici bir atmosfer yaratır.

Yat kiralamanız halinde Ortaköy Camii'ni kalabalıklardan uzakta, denizin ortasından huzurla izleyebilirsiniz. Toplu tur tekneleri genelde sabit bir rota izler ve kalabalık olabilir; oysa kendi rotanızı kendiniz belirlediğiniz özel bir yat turu esnasında, teknenin güvertesinden bu eşsiz yapıya dilediğiniz kadar vakit ayırabilirsiniz. Boğaz'ın hafif esintisi eşliğinde, caminin ayrıntılı taş işçiliğini ve genel siluetini sakin bir ortamda inceleme fırsatı doğar. Teknenizi camiye en güzel görünecek mesafede konumlandırıp manzaranın tadını çıkarırken, İstanbul'un bu incisini adeta size özel bir gösteri yaparmışçasına seyretmenin ayrıcalığını yaşarsınız. Denizin üzerinde süzülürken martı sesleri ve suyun hafif dalgaları arasında camiyi izlemek, şehrin karmaşasından uzaklaşıp tarihi dokuya odaklanmanızı sağlar.

Boğaz'da yat kiralamayı tercih edenler, genellikle kutlama veya romantik planlarını daha da unutulmaz hale getirmek ister. Ortaköy Camii'nin ihtişamlı görüntüsü, böyle kutlama ve özel anlar için benzersiz bir fon oluşturur. Güneş batarken caminin yanan ışıkları ve minarelerinde beliren siluet, teknede gerçekleşen küçük bir kutlamayı bile büyülü bir atmosfere dönüştürür. Bu tarihî siluet eşliğinde sevdiklerinizle güzel bir gün geçirmek, İstanbul'un sunduğu ayrıcalıklı deneyimlerden biridir. Özellikle yaz akşamlarında caminin ışıklarının suya vurduğu anlarda, Boğaz'da olmanın romantizmi ikiye katlanır.

Yat kiralayarak çıkacağınız bir Boğaz turu, Ortaköy Camii'ni istediğiniz açıdan fotoğraflama özgürlüğü de sunar. Turistik teknelerde herkes aynı noktadan benzer fotoğraflar çekerken, kendi yatınızda camiye yaklaşıp tekne gezisi boyunca farklı açılar yakalayabilirsiniz. Işığın durumuna göre teknenizi konumlandırıp, camiyle arka plandaki gökyüzünü en güzel şekilde kadraja alabilirsiniz. Özellikle gün batımında, caminin arkasındaki gökyüzü turuncu-kızıl renklere boyanırken ve şehir ışıkları yavaş yavaş yanmaya başlarken oluşan manzara büyüleyicidir. Bu manzarayı yatınızın güvertesinden seyrederken, Ortaköy Camii'nin tarihine tanıklık eden bir izleyici gibi hissedersiniz. Fotoğraf meraklıları için de yat ile yaklaşıp çekim yapmanın avantajı büyüktür; çünkü kalabalık olmadan, aceleye getirmeden, en doğru anı bekleyerek muhteşem kareler yakalamak mümkündür.

Bazı İstanbullular ve şehir tutkunları, bilhassa kalabalık saatler dışında camiyi denizden seyretmeyi tercih ediyor. Sessiz bir akşamüstü, Boğaz'ın orta yerinde duran bir tekneden, hafif dalga sesleri ve uzaktan gelen şehir uğultusu eşliğinde Ortaköy Camii'ni izlemek gerçekten de eşsiz bir deneyim. Güneşin ufukta kaybolmasıyla akşam ezanı minarelerden yükseldiğinde, deniz üzerinde durup bu anı yaşamak insana huzur veriyor. Şehrin göbeğinde olmasına rağmen sadece birkaç yüz metre açıktan bakıldığında İstanbul'un karmaşası yerini sakinliğe bırakıyor. Bu tekne turu deneyimi, İstanbul'da hem tarihin hem doğanın keyfini aynı anda çıkarmak isteyenler için birebir. Boğaz'ın ortasında, bir yanda Avrupa kıyıları diğer yanda Asya yakası uzanırken Ortaköy Camii'nin sıcak ışıklarıyla parıldadığını görmek, bu kentin sunduğu güzelliklerin belki de en özellerinden biri.