İstanbul Boğazı'nın Avrupa yakasında, Yeniköy ile İstinye semtleri arasında bulunan Ahmet Afif Paşa Yalısı, beyaz dış cephesi, simetrik planı ve kuleleriyle Boğaz kıyısındaki sayısız tarihi yalı arasında hemen göze çarpıyor.
19. yüzyıl sonu ile 20. yüzyıl başının mimari modasını yansıtan eklektik üsluptaki bu görkemli yapı, doğu ve batı mimarisinin öğelerini harmanlayan özgün stiliyle dikkat çekiyor. Boğaz'dan geçen teknelerden bakıldığında kulelerinin tepelerindeki soğan formlu kubbeler ve dalgalı saçaklarıyla adeta masalsı bir silüet sunan yalı, geçmişin zarafetini yansıtan etkileyici bir ilk izlenim bırakmaktadır.
Ahmet Afif Paşa Yalısı'nın Tarihçesi
Ahmet Afif Paşa Yalısı'nın bulunduğu noktada 20. yüzyıl başlarında daha sade bir sahilhane bulunmaktaydı. Bu ilk yapının sahibi, Tanzimat dönemi devlet adamlarından Mustafa Reşit Paşa'nın kızı
Ferendiz Hanım idi. Ahmet Afif Paşa (1852-1920) Osmanlı ordusunda yüksek rütbeli bir görevli olup dönemin Levazım Dairesi Reisi (iaşe işlerinden sorumlu general) olarak tanınıyordu. Afif Paşa, Ferendiz Hanım'dan bu yalıyı satın aldıktan sonra eski ahşap yapıyı tamamen yıktırarak kendi zevkine uygun görkemli bir konak yaptırmaya karar verdi. Dönemin ünlü mimarlarından
Alexandre Vallaury'yi görevlendiren Paşa, yaklaşık 1900-1910 yılları arasında bugünkü gösterişli yalının inşasını tamamlattı. Yalı, adını ikinci sahibi olan
Afif Paşa'dan almıştır. Afif Paşa'nın oğlu Ali Fuat Bey ile Sultan II. Abdülhamid'in kızı Refia Sultan evlenip bir süre bu yalıda yaşamışlardır. Bu sayede yalı, Osmanlı hanedanıyla da bağları olan özel bir konut olmuştur.
Cumhuriyet'in ilk yıllarında Osmanlı hanedan üyelerinin 1924'te ülke dışına çıkarılması üzerine Afif Paşa Yalısı bir süre sahipsiz kalmış ve satışa çıkarılmıştır. Pera Palas otelinin Beyrutlu sahibi Misbah Muhayyeş, 1925 yılında bu yalıyı satın alarak ailesine yeni bir konut yaptı. Misbah Muhayyeş döneminde yalı seçkin misafirlere de ev sahipliği yapmıştır. Özellikle dünyaca ünlü polisiye roman yazarı Agatha Christie, 1926-1932 arasında İstanbul'a her gelişinde Misbah Muhayyeş'in davetlisi olarak bu yalıda kalmıştır. Yalı, 1970'li yıllarda bir süre film seti olarak da kullanıldı; yönetmen Halit Refiğ'in çektiği ve 1975'te TRT’de yayımlanan Türkiye'nin ilk televizyon dizisi Aşk-ı Memnu'nun çekimleri burada gerçekleştirildi.
Misbah Muhayyeş'in 1954 yılındaki vefatından sonra yalı mirasen oğlu Cemil Muhayyeş'e geçti. Ancak bu dönemde bakımsız kalan yapı zamanla harap olmaya yüz tuttu. 1983 yılında ünlü iş insanı Kemal Uzan, yalıyı Cemil Muhayyeş'ten satın alarak kapsamlı bir restorasyon çalışması başlattı. Uzan Ailesi'nin sahipliğinde yalının iç ve dış bölümleri aslına uygun şekilde yenilendi; bu sayede yapı eski ihtişamına yeniden kavuştu. Hatta bu dönemde Afif Paşa Yalısı, İstanbul'daki en değerli ikinci yalı olarak anılmaya başlamıştı. Ne var ki Uzan Grubu'nun yaşadığı finansal sorunlar sonucu 2004 yılında devlet, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu (TMSF) aracılığıyla yalıya el koydu. Yalı birkaç kez ihaleyle satışa çıkarılmasına rağmen uzun süre alıcı bulunamadı. Sonunda 2009 yılında düzenlenen bir ihalede Sabancı ailesinden iş insanı
Suzan Sabancı Dinçer, 58 milyon TL bedelle yalının yeni sahibi oldu. Günümüzde Ahmet Afif Paşa Yalısı, Suzan Sabancı Dinçer ve ailesine ait özel mülk olarak kullanılmaktadır. İç mekân ziyarete kapalı olsa da dışarıdan hayranlıkla izlenebilen bu yalı, tüm görkemiyle Boğaziçi'nin en nadide tarihi miraslarından biri olmayı sürdürüyor.
Ahmet Afif Paşa Yalısı'nın Mimari Özellikleri
Mimari açıdan incelendiğinde Ahmet Afif Paşa Yalısı, klasik Osmanlı yalı tipinden oldukça farklı bir plan ve üsluba sahiptir. Alexandre Vallaury tarafından eklektik (seçmeci) tarzda tasarlanan yapı, doğu ve batı mimarilerine ait unsurları bir araya getiren özgün bir sentez sunuyor. Dört katlı olan yalının bir zemin kat, iki normal kat ve bir çatı katı vardır. Geleneksel yalıların aksine harem ve selamlık bölümleri ayrı binalar yerine bu yapı içinde aynı çatı altında birleştirilmiştir. Yalının plan düzeni simetri eksenli olup ana cepheleri dengeli bir biçimde tasarlanmıştır. Deniz cephesi dar, kara cephesi daha geniş tutulmuş; böylece içerideki bütün odaların Boğaz manzarasına sahip olması sağlanmıştır. Zemin kat sağlam taş ve tuğladan (kâgir) yapılmış, üst katlarda ise ahşap karkaslı bağdadi yapı tekniği kullanılmıştır. Ana giriş kapıları, yapının her iki yanında konumlandırılmış olup geniş üç kollu merdivenlerle bahçeden bu girişlere ulaşılmaktadır.
Yalının dış cephe özellikleri son derece dikkat çekicidir. Deniz cephesinde, köşe odalar 45 derecelik çıkmalarla (cumba biçiminde) dışarı taşırılarak manzaraya doğru yönlendirilmiştir. Bu çıkmalı köşeler, yapıya Boğaz yönünde daha geniş bir görüş açısı kazandırırken cepheye de hareketli bir görünüm vermiştir. Kara cephesinde ise simetriyi korumak adına yapının köşelerine iki ek kule yerleştirilmiştir. Yalıda toplam dört adet kule bulunmaktadır ve en yüksek iki kulenin tepesini soğan biçimli kubbeler süslemektedir. Çatıyı çepeçevre saran dalgalı saçaklarla birlikte bu kubbeli kuleler, yapının çatı siluetine egzotik bir karakter katarak uzaktan bakıldığında İslami-Hint mimarisini andıran özgün bir görünüm oluşturmaktadır. Deniz cephesindeki uzun ve dar pencereler, katları birbirinden ayıran dekoratif silmeler ve zengin süslemeler sayesinde oldukça gösterişli ve hareketli bir cephe düzeni sağlanmıştır. Buna karşılık, yapının yan ve arka cepheleri olabildiğince sade tutulmuştur; arka yüzde neredeyse hiçbir süsleme yoktur, bu da ön cepheyi daha da vurgulu hale getirmektedir.
Yalının iç mekânları da en az dışı kadar etkileyici detaylar barındırmaktadır. Toplamda 20'yi aşkın oda ve geniş salonlarıyla oldukça büyük bir konut olan yapının iç dekorasyonunda Osmanlı dönemi süsleme sanatının özgün örnekleri görülüyor. Birinci ve ikinci kat salonlarının tavanlarında dikkat çekici altın varaklı kalem işi motifler yer alırken duvarlar pano şeklinde dekoratif çizimler ile bezenmiştir. Yüksek tavanlı odaların pek çoğunda zarif alçı ve ahşap işçilikli süslemelere rastlanmaktadır. Geçmişte zemin katta küçük bir Türk hamamı bulunduğu, ancak yıllar içinde kullanım dışı kaldığı biliniyor. Yalının arka bahçesinde, yapıyla aynı dönemde inşa edilmiş bir Mehtabiye Köşkü (ay ışığında oturma köşkü) ve ahır binaları da bulunmaktaydı. Ne var ki 1950'li yıllarda yapılan sahil yolu genişletme çalışmaları nedeniyle yalının kendi arazisi ile arka korusu arasındaki bağlantı kesilmiştir. Günümüzde yalının arkasındaki koru, içerisindeki tarihi köşkle birlikte ayrı bir parsel olarak kalmıştır. 1980'lerde Uzan Ailesi'nin yaptırdığı restorasyon sırasında yalının iç süslemeleri ve dış cephe kaplamaları aslına uygun biçimde yenilenmiş; bu sayede yalı, adeta ilk günkü görkemini koruyarak günümüze ulaşmıştır. Tarihi dokusunu büyük ölçüde muhafaza eden Ahmet Afif Paşa Yalısı, bugün Boğaziçi sahil şeridinin mimari incilerinden biri kabul edilmektedir.
Ahmet Afif Paşa Yalısı'nı Yatla Keşfedin
Boğaziçi'nin güzelliğini doyasıya keşfetmenin en özel yollarından biri, kıyıdaki tarihi yapıları denizden seyretmektir. Karadan geçerken çoğu zaman yüksek duvarlar ve ağaçlar ardına gizlenen yalılar, deniz cephesinden bakıldığında bütün zarafetleriyle gözler önüne serilir. Yeniköy'deki Afif Paşa Yalısı gibi nadide yapıları yakından görmek ve fotoğraflamak isterseniz, bunun en keyifli yolu bir yat kiralama deneyimi olacaktır. Kendi belirlediğiniz rota ve zaman planıyla çıkacağınız bir Boğaz turunda, dilediğiniz noktalarda durup bu tarihi yalının ayrıntılarını deniz üzerinden rahatça seyredebilirsiniz.
Kalabalık gezi tekneleri yerine sevdiklerinizle baş başa sakin bir ortamda İstanbul'u deneyimlemek isteyenler için yat kiralayarak yapılacak kısa bir Boğaz turu unutulmaz bir anıya dönüşebilir. Sessizce ilerleyen bir teknenin güvertesinden, Afif Paşa Yalısı'na yaklaşırken kendinizi adeta zamanda geriye gitmiş gibi hissedeceksiniz. Yalının beyaz silueti ve ihtişamlı mimarisi, denizden bakıldığında çok daha etkileyici görünür. Bu eşsiz deneyim, İstanbul'un tarihi mirasına farklı bir açıdan tanıklık etme fırsatı sunarak gezinize derinlik katar.
Özel bir yat ile Boğaz turu yapmak, size kalabalıklardan uzak ve tamamen özgür bir keşif imkânı tanır. Boğaz'da
yat kiralayın ve sadece uzaktan gördüğünüz bu görkemli yalıyı tüm detaylarıyla inceleme fırsatı yakalayın. Birkaç saatlik kişiselleştirilmiş bir yat gezisi sırasında dilediğiniz yerde durup manzaranın tadını çıkarabilirsiniz. İstanbul Boğazı'nın en güzel yüzünü tüm ihtişamıyla görmek için klasik tur seçeneklerinin dışına çıkmanızı öneririz. Suyun üzerinde yavaşça süzülerek yapacağınız bu özel keşif turu, şehrin güzelliğini ve tarihini çok daha derinden hissetmenizi sağlayacaktır.