Ahmet Afif Paşa Yalısı

Ahmet Afif Paşa Yalısı

İstanbul Boğazı'nın kuzey ucunda, Yeniköy ile İstinye arasında boy gösteren ihtişamlı bir yapı, Ahmet Afif Paşa Yalısı, görenleri kendine hayran bırakır.

Tarihçe

1900-1910 yılları arasında inşa edildiği tahmin edilen bu yalı, dönemin ünlü Fransız mimarı Alexandre Vallaury'nin eseridir. Klasik Boğaz yalılarından farklı olarak kagir (taş) ve dört katlı bir mimariye sahip olan yapı, simetrik planı ve dört köşesinde yükselen kulecikleriyle dikkat çeker. Kimi zaman Muhayyeş Yalısı veya Kemal Uzan Yalısı adlarıyla da anılan bu bina, Boğaz'daki en görkemli sivil mimarlık örneklerinden biridir.

Yalının geçmişi, Tanzimat dönemi devlet adamlarından Mustafa Reşid Paşa'nın kızı Ferendiz Hanım'a kadar uzanır. Ferendiz Hanım'ın sahibi olduğu daha sade bir yalı, Ahmet Afif Paşa tarafından satın alınmış ve tamamen yıktırılarak yerine bugünkü gösterişli bina yaptırılmıştır. Ahmet Afif Paşa, Osmanlı'da Levazım Reisi ve ferik (korgeneral) rütbesine sahip bir askerdir. Yeni yaptırdığı yalıya kendi adını veren Paşa, Sultan II. Abdülhamid'in kızı Refia Sultan ile oğlu Ali Fuat Bey’in evliliği sonrası genç çifte bir süre bu yalıda ev sahipliği yapmıştır. Bu sayede yalı, hanedan mensuplarını da ağırlamış ve kısa süreliğine bir Sultan İkametgahı hüviyetine bürünmüştür. Ancak 1924'te hanedanın sürgününden sonra Refia Sultan yurtdışına gittiğinde yalıyı satılığa çıkarmıştır.

1926 yılında, Beyrutlu bir iş adamı olan Misbah Muhayyeş bu muhteşem yapıyı satın almıştır. Misbah Muhayyeş, İstanbul sosyetesinin önde gelen isimlerindendi ve aynı zamanda Pera Palas Oteli'nin de sahibiydi. Onun döneminde yalı, birbirinden seçkin misafirleri ağırladı; hatta 1926-1932 yılları arasında İstanbul'a sıkça gelen ünlü polisiye yazarı Agatha Christie'nin bile Misbah Bey'in konuğu olarak bu yalıda kaldığı kaydedilmiştir. Agatha Christie'nin Boğaz'ın ilham veren atmosferinde yeni roman fikirleri geliştirdiği rivayet edilir. 1930'lu yıllarda Türkiye'nin ilk yerli dizisi sayılan Aşk-ı Memnu'nun Halit Refiğ tarafından çekilen TV uyarlamasının çekim mekanı da Afif Paşa Yalısı olmuştur; bu dizi sayesinde yalı, geniş kitlelerce görülmüş ve tanınmıştır. Misbah Muhayyeş'in ölümünün ardından oğlu Cemil Muhayyeş yalıya pek ilgi göstermemiş, yapı bakımsız kalmış ve harap bir hale gelmiştir. 1983 yılında iş insanı Kemal Uzan tarafından satın alınan yalı, iç ve dış yenilemeden geçirilerek tekrar eski zarafetine kavuşturulmuştur. Uzan Ailesi döneminde yalı, İstanbul'un en pahalı ikinci yalısı olarak anılmaya başlanmıştır. 2004'te Uzan grubunun mal varlığına el konulmasıyla yalı TMSF'ye geçmiş, defalarca ihaleye çıkarılıp nihayet 2009'da Suzan Sabancı Dinçer tarafından 58 milyon TL karşılığında satın alınmıştır. Günümüzde Sabancı ailesinin özel mülkü olan yalı, Boğaz'ın nadide tarihi eserlerinden biri olarak varlığını sürdürmektedir.

Mimari Özellikler

Ahmet Afif Paşa Yalısı'nın mimarisi son derece etkileyicidir. Üç kattan oluşan ve bir de çatı katı bulunan yapının cihannüma tarzı kuleleri, İstanbul'da benzeri az görülen bir siluet yaratır. Esas girişleri kara tarafındaki üç kollu merdivenlerle sağlanan yapının, deniz cephesinde 45 derecelik çıkmalar yapan köşe odaları mevcuttur. Bu çıkmalar yalının denize uzanan hoş bir görünüm kazanmasını sağlar. Çatıya eklenen kuleler ve onlarla uyumlu bacalar, yapıya yer yer Hint-İslam mimarisini andıran egzotik bir hava katar. İç mekanda her kat farklı bir stil ile döşenmiştir: Bir kat Viktoryen tarzı mobilyalarla, diğer kat Rokoko esintili dekorla, bir başkası ise art nouveau detaylarla bezelidir. Bu nedenle yalı, adeta dönemin dekorasyon tarzlarının bir vitrini gibidir. Yalının arkasında 17.500 m²'lik devasa bir koruluk bulunmaktadır ki bu koruda Afif Paşa'nın Mehtabiye Köşkü adında ufak bir eğlence köşkü ve eski ahırlar yer alır. Ne yazık ki 1950'lerde yapılan yol genişletme çalışmaları sırasında yalı ile bu korunun bağlantısı kesilmiş, koru ayrı bir mülk olarak kalmıştır.

Kültürel ve Toplumsal Önem

Ahmet Afif Paşa Yalısı, Osmanlı'nın son dönem konak kültüründen Cumhuriyet'in yüksek sosyetesine uzanan bir çizgide sürekli sahnede kalmış bir yapıdır. Hanedan üyelerinin yaşadığı, yabancı yazarların ilham aldığı, Türk televizyon tarihinin ilk dizisine mekan olan bu yalı, adeta İstanbul'un kültürel belleğinin bir parçasıdır. 1980'lerde harap durumda iken magazin dergileri yalının içler acısı halini "Hüzünlü Kadınların Yalısı" başlığıyla kapak yapmışlardı; zira halk arasında Refia Sultan ve sonrası sahiplerinin hüzünlü hikayeleri bu yapıya bir melankoli havası yakıştırıyordu. Ancak sonraki restorasyonlarla yalı tekrar gülümsemeye başladı. Bugün korunan ve ihtimam gören haliyle, Boğaziçi'nin kültürel mirasına değer katan bir anıt yapı olarak kabul ediliyor. Ayrıca özel mülk olmasına rağmen Afif Paşa Yalısı, çeşitli film ve dizilere kapılarını açmaya devam ederek sanata katkı sunuyor.

İlginç Bilgi
2000'li yılların başında, TMSF mülkiyetindeyken yalı defalarca ihaleye çıksa da alıcı bulunamadı. Bunun üzerine yalının satışı için uluslararası tanıtım kampanyaları yapıldı, yabancı emlak portföylerine girdi. O dönemde dünyanın en pahalı 10 evi listelerinde Türkiye'den tek temsilci olarak Ahmet Afif Paşa Yalısı yer alıyordu. Sonunda Sabancı Ailesi'nin bir üyesi satın alınca yalı tekrar Türk sahiplerine kavuştu.

Bir başka ilginç not ise; Agatha Christie'nin burada geçirdiği zamanın, onun meşhur kayıp 11 gününün ardından İstanbul'a gelişiyle denk düşmesi. Yazarın "Doğu Ekspresinde Cinayet" romanındaki İstanbul betimlemelerinde bu yalıda edindiği izlenimlerin yer aldığı bazı edebiyat tarihçileri tarafından öne sürülmüştür.

Yeniköy açıklarında yat kiralama ile keyif yapanlar için Ahmet Afif Paşa Yalısı, Boğaz'ın en göz alıcı köşklerinden biri olarak hemen dikkat çeker. Dört katlı heybetli yapıyı denizden seyrederken, kulelerinin bir sarayı andırdığını fark edersiniz. Gün batımında yalının açık sarı cepheleri, altın rengine çalan bir parıltı alır; bu manzara seyrine doyum olmaz. Yatınız usulca yalının önünden geçerken belki içerideki yaşamdan bir iki ipucu yakalarsınız. Perdelerin arasından görünen avize ışıkları veya bahçede gezinen insanlar... Tüm bunlar, bir zamanlar sultanların, paşaların, edebiyatçıların dolaştığı bu tarihi mekanda hayatın devam ettiğini gösterir. Boğaz turunuz boyunca Dolmabahçe, Çırağan gibi sarayları görürsünüz ama Ahmet Afif Paşa Yalısı'nı gördüğünüzde "İşte bir konak böyle de muhteşem olabiliyormuş" diye düşünmeden edemezsiniz. Bu yalı, denizden İstanbul'a bakan yüzünde halen daha gizem ve ihtişam taşıyan bir masal köşkü gibidir; yatla yanından geçerken İstanbul'un asaletine bir kez daha şahit olursunuz.

Ahmet Afif Paşa Yalısı